Anasayfa / Güncel / ANTMEN “BASKI REJİMİNDE KADIN OLMAK”

ANTMEN “BASKI REJİMİNDE KADIN OLMAK”

5 Aralık ‘’Türk Kadınına Seçme ve Seçilme Hakkı ‘’ verilme günü sebebiyle Toros Üniversitesi, Atatürkçü Düşünce Derneği organizasyonu ile ve konuşmacı olarak Mersin CHP Milletvekili Eski Baro başkanı Avukat Alpay Antmen’in katıldığı Türkiye’de Kadın Hakları konulu konferans düzenlendi

Toros Üniversitesi 45 Evler Kampüsü Konferans salonunda düzenlenen konferans büyük ilgi gördü.

Toros üniversitesi rektörünün açılış konuşmasından sonra söz alan Alpay Antmen konuşmasında ;

Değerli misafirler,

Konuşmamın adını ‘baskı rejiminde kadın olmak’ koydum. Çünkü işçiler, öğrenciler, memurlar, sanatçılar, gazeteciler, muhalifler, ilericiler baskı altında. Kadınlar ise hem iktidarın hem de eril anlayışın baskısı altında. Kadınların karşı karşıya kaldığı zorluklar ve baskı bu nedenle erkekten kat kat fazla. İşçi olarak memur olarak, sanatçı, gazeteci, akademisyen, öğrenci, memur olarak iktidar baskısı altında oldukları yetmiyormuş gibi bir de karşılarına ; kadın olarak erkek şiddetinin baskısı çıkıyor.

AKP iktidarında kadının sosyal statüsünde ve topluma katılımında sistemli ve bilinçli bir geriye gidiş söz konusu. Cumhuriyet döneminde ortaya çıkan bir dizi çağdaşlaşma ve devrim hareketinin en büyük adımı; kadınların ekonomik, sosyal ve kültürel hayata erkekle eşit şekilde katılmasıyla ilgilidir.

Oysa gelinen bugünkü noktada AKP ve tek adam, erkek egemen rejim; Atatürk Cumhuriyeti’nin bu kazanımlarına karşın iktidarda kaldıkları 17 yılda kadınları sosyal, siyasal ve ekonomik hayattan sistemli, organize şekilde dışladı.

Kadınlar son 17 yılda ataerkil şiddetle ve erkek egemen baskıcı rejimle baş başa bırakılarak hukuksal güvencelerini, kazanılmış haklarını hızla yitirdi. Oysaki yirminci yüzyılın başında şu an demokrasinin beşiği olan Avrupa’da dahi kadının sosyal ve siyasal hayatta neredeyse yeri yokken;Cumhuriyet Türkiye’si o dönemde kadının hakları konusunda devrim niteliğinde atılımlara imza atmıştı. Genç Cumhuriyet kadınların hem siyasal hem soysal hem de ekonomik hayata katılımı için deyim yerindeyse seferber olmuştu. Bu seferberlik ve devrim hareketlerinden bu yana geçen yaklaşık yüz yıllık zaman zarfında, dünyada kadın haklarına ilişkin modern ve çağdaş anlayış hızla ilerleme kaydetti.

Cumhuriyetin kurucusu, kurtarıcımız, Ulu önderimiz Atatürk, 1 Aralık 1923 yılında İzmir’de yaptığı konuşmada bakınız ne diyor ; “Bir toplum, cinslerden yalnız birinin yüzyılımızın gerektirdiklerini elde etmesiyle yetinirse, o toplum yarı yarıya zayıflamış olur. Bizim toplumumuzun uğradığı başarısızlıkların sebebi kadınlarımıza karşı ihmal ve kusurdur.”

Bu sözün söylenişinden 96 yıl sonra bugün, batılı ülkeler çağın ve bugünün gereği olarak bilim, sanat, eğitim, sağlık ve siyasal alanlarda atılımlar yapıyor. Almanya gibi Avrupa lideri bir ülkeyi bir kadın yönetiyor. Polonya, Hırvatistan, Güney Kore; birçok gelişmiş ülkede kadın Cumhurbaşkanları, devlet başkanları var. Bakın Yeni Zelanda’da bir camiye ırkçı ve alçak bir saldırı yapıldı. İnsanlar, Müslümanlar katledildi. Yeni Zelanda’nın başında bir kadın vardı. Bu saldırı sonrasında bütün dünyaya ders niteliğinde mesajlar verdi. Kendi Meclislerinin açılışını bu katliamı lanetleyerek yaptı. Bütün dünyanın örnek alacağı bir tavırla katledilenleri içtenlikle sahiplendi ve ırkçı terörü lanetledi. Bunu da ancak bir kadın başarabilirdi dersem abartmış olmam.

Bugün – bizlerin medyası çok göstermese de – dünyada çok önemli hareketler, reform talepleri var. İnsanlar hak aramak, haklarını korumak için sokaklarda, caddelerde ve meydanlardalar. Bakın Şili, iran, Irak. Burada bu aydınlık, ilerici ve seküler hareketlerin en önlerinde kadınlar var.

Bugün ise Türkiye’de geldiğimiz noktaya bakın. Diyanet bir kamu spotu yayınlıyor. Kadın orada sadece erkeğe hizmet eden, hizmet etmesi gereken biri olarak gösteriliyor. Ama aynı diyanet, 11 bakanlıktan fazla olan bütçesinin yarısını kadınlardan alıyor. Ama kadınla erkeği eşit görmüyor.

Bir aile bakanı vardı. Kendisi kadın. Ve bakanlığı da kadınlarımızdan sorumlu. Hukuki olarak da bununla yükümlü. Bunca kadına karşı şiddetin olduğu, her gün kadın cinayetlerinin yaşandığı bir ortamda çıkıp bunları eleştireceğine, erkek egemen anlayış ile mücadele edeceğine “Kadın börek yapmasını bilmiyorsa o yuva dağılır” dedi. Yani yuvaların huzuru böreğe kaldı.

Bakın sizlerle bazı tarihsel bilgileri hatırlayalım. Bunlar çok önemli. Cumhuriyet döneminde kadınlarımızın kazandığı bazı haklar şunlar; Bunları yeniden hatırlayalım ki, aslında nasıl geriye gittiğimiz ortaya çıksın.

Bakınız ;

Cumhuriyet Dönemi, kadının kazandığı haklar 1923-1950

1926: Türk Medeni Kanunu’nu ile erkeğin çok eşliliği ve tek taraflı boşanmasına ilişkin düzenlemeler kaldırıldı, kadınlara boşanma hakkı, velayet hakkı ve malları üzerinde tasarruf hakkı tanındı.

1930: Kadınlara belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanındı.

1930: Doğum izni düzenlendi.

1933: Kız çocuklarına mesleki eğitim vermek amacıyla Kız Teknik Öğretim Müdürlüğü kuruldu.

1933: Köy Kanunu’nda değişiklik yapılarak kadınlara köylerde muhtar olma ve ihtiyar meclisine seçilme hakları verildi.

1934: Anayasa değişikliği ile kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanındı.

FRANSA BU HAKKI 1944’DE VERDİ ( TÜRKİYE’DEN 10 YIL SONRA )

İTALYA BU HAKKI 1948’DE VERDİ ( TÜRKİYE’DEN 14 YIL SONRA )

İSVİÇRE BU HAKKI 1972’DE VERDİ ( TÜRKİYE’DEN 38 YIL SONRA )

1936: İş Kanunu yürürlüğe girdi. Kadınların çalışma hayatına düzenleme getirildi.

1937: Kadınların yeraltında ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılmasını yasaklayan 1935 tarihli 45 sayılı ILO sözleşmesi kabul edildi.

1945: Analık sigortası (doğum yardımı) 4772 sayılı yasa ile düzenlendi.

1949: Yaşlılık sigortasının kadın ve erkekler için eşit esaslara göre düzenlenmesi 5417 sayılı yasa ile sağlandı.

Bakınız değerli misafirler; kadınlarımızın Cumhuriyet döneminde kazandığı daha birçok hak var. Sosyal, siyasal ve ekonomik hayatta kadınlarımız var oldular. Şimdi aradan neredeyse yüz yıl geçti. Biz ileri mi gittik geriye mi gittik? Yani Cumhuriyet dönemine baktığımız zaman anlıyoruz ki geriye gitsek aslında ileriye gitmiş olacağız.

Peki, bugün neredeyiz?

Gelinen nokta içler acısı. “Yeni” Türkiye’de modernleşme; çağdaşlık, laiklik ve demokrasi karşıtı akımlar güçleniyor. Bakın gerici tarikat, cemaat ve vakıflar, iktidarla kol kola.

Bu tarikatlar ve gericiler kadınları evlere hapsetmek istiyor. Eril güç, eril dil bu tek adam saray rejimi ile birlikte yayılmaya devam ediyor. Bu gerileme iktidarın şiddet rejiminin nefret diliyle pekişerek eşitsizlikten de öte fiziksel şiddete dönüşüyor.

Bu durumu daha somut şekilde görmek, Cumhuriyet döneminde kadınlarla ilgili yapılan devrimlere ve bir asır sonra Akp iktidarının ülke kadınlarını getirdiği noktaya bakmakla mümkündür.

Dünya Ekonomik Forumu’nun 2018 Küresel Toplumsal Cinsiyet Uçurumu Raporu’na göre ise Türkiye, cinsiyet eşitsizliğinde 149 ülke arasında 130. Sırada yer aldı. Türkiye Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinde sadece 19 Ülkeyi Geride Bırakabildi.

Türkiye’nin arkasında kalan ülkeler; lütfen dikkatle dinleyiniz: Fildişi Sahili, Bahreyn, Nijerya, Togo, Mısır, Moritanya, Fas, Ürdün, Umman Sultanlığı, Lübnan, Suudi Arabistan, İran, Mali, Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Çad, Suriye, Irak, Pakistan, Yemen.

Yani Biz; Atatürk döneminde Fransa’yı, İtalya’yı, İsviçre’yi geride bırakmıştık. AKP döneminde ise Umman, Nijerya, Kongo gibi ülkeler bile bizi geride bıraktı.

Durumun vahametini anlatabildim mi?…

Peki kanayan başka büyük bir yaramız. Kadına yönelik şiddet…

Akp döneminde kadına yönelik şiddet yüzde 1400 arttı. Kadın cinayetlerinde sanıklara tahrik indirimi uygulamak mahkemelerde neredeyse bir ritüel haline geldi. Yargı ise Akp döneminde korkunç kararlara imza attı. Küçük yaşta kız çocuklarının tecavüz davalarında “rızası vardı” kararları alındı. Mahkemeler tecavüzcü ve katil erkeklerin kravatına bakarak cezai indirim yaptı.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre

Son beş yılda öldürülen kadınlardan 608’inin faili kocası veya eski kocasıydı
161’inin faili erkek arkadaşı veya eski erkek arkadaşıydı

213’ünün faili ailedeki erkekler (babası, oğlu, erkek kardeşi, damadı, kayınpederi) veya akrabasıydı
Erkeklerin kadınları öldürmek için öne sürdüğü bahaneler ise şöyle: Aldatılma şüphesi, barışma isteğinin
reddi, kadının ayrılma ya da boşanma isteği ve “namus ya da töre”
141’i şiddet ve taciz, kadınların, güvenlikleri için resmi bir kuruma başvurmasına rağmen yaşandı
234 cinayet, ayrılık veya boşanma sürecinde işlendi

‘Türkiye’de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması’ndan derlenen bilgilere göre
Her 10 evlenmiş kadından neredeyse 4’ü eşi veya birlikte olduğu erkeklerin fiziksel şiddetine maruz
kalıyor. Türkiye genelinde kadınların yüzde 36’sı fiziksel şiddete, yüzde 12’si cinsel şiddete maruz kaldığını belirtirken, kadınların yüzde 38’i iki şiddet biçiminden en az birine maruz kaldığını söylüyor. Fiziksel şiddet her 10 kadının 1’inde gebelikte de
devam ediyor.
Kadınların (çocuk gelinler) yüzde 26’sı 18 yaşını tamamlamadan evlendiriliyor. Erken yaşta evlenen
kadınların yarısı fiziksel ve/veya cinsel şiddete maruz kalıyor.
Erken yaşta evlenen kadınların maruz kaldığı şiddet biçimleri arasında cinsel şiddetin oranı yüzde
19’la daha yüksek.
Kadınların yüzde 9’u çocukluk döneminde (15 yaşından önce) cinsel istismara maruz kalıyor.
Her 10 kadından 3’ü hayatında en az 1 kez ısrarlı takibe (stalking) maruz kalıyor. Ölüm ve zarar verme
tehdidi içeren takip biçimlerinin failleri, daha çok eski eşler ve birlikte olunan erkekle

Özellikle kadınları ve çocukları disipline etmek amacıyla şiddet uygulanması toplumun kabul ettiği
ve normal karşıladığı bir durum olarak ortaya çıkıyor.
Şiddet uygulayan erkekler genellikle aldıkları cezaları hak etmediklerini düşünüyor ve ceza almalarının
nedenini, eşleri başta olmak üzere diğer kişilere yüklüyor.
Kadınların yüzde 80’den fazlası, evlilik yaşı, nikah türü ve mal paylaşımına ilişkin kanun maddelerini
biliyor. Buna karşılık yüzde 60’ı kadının çalışmak için eşinden izin almasının gerekmediğinden habersiz.
Kanun uygulayıcıları, koruma yasalarını tam olarak bilmiyor

Bazı uluslararası raporlarda ve kadın hakları konusunda çalışan gönüllü kuruluşların raporlarında yer alan bazı başka verilere birlikte bakalım ;

Washingtonpost ülkelere göre: Adalet, güvenlik ve içerilme (temsil) bakımlarından kadınların durumunu
sıraladı. 1. Sırada İzlanda, 2. Sırada İsviçre, 3. Sırada İsveç yer aldı. Türkiye 105 inci sırada. Türkiye; Jamaika, Ekvator, Birleşik Arap Emirlikleri, Kazakistan, Zambia, Nikaragua, Bahreyn, Katar, Peru, Tacikistan, Venezuella, Nepal ve Uganda’nın bile
gerisinde yer aldı
Küresel Cinsiyet Eşitliğinde Türkiye, 144. Ülke Arasında 130. Kadınların Politik Gücü Endeksinde Türkiye, 144 ülke arasında 113. sırada

AKP döneminde kadınlar çalışma yaşamından uzaklaştı: çalışan 1 milyon kadın işsizlik ya da eş baskısı nedeniyle eve kapandı.Ek iş arayan kadınların yüzde 40’ı yine en düşük aylık gelir elde eden gruba dahil.Kadınların iş gücüne katılımını kolaylaştıracak çocuk, yaşlı ve engelli bakım hizmetlerine yönelik sosyal güvenlik harcamalarında Türkiye Avrupa Birliği sonuncusu.
Aile ve çocuk harcamalarında söz konusu payın AB ortalaması yüzde 8.55 iken, Türkiye’de bu oran yüzde 3.12’ye düşüyor.
Kadınlarda işgücüne katılım yüzde 30.8’le 1990’ların gerisinde. Türkiye bu oranda OECD sonuncusu.
2.5 milyon dolayındaki kadının okuma yazması yok. Okuyanlar da iş bulamıyor. Çalışanlar yönetici olamıyor..Kamuda çalışanların yüzde 34’ünü kadınlar oluştururken yöneticiler içinde kadın oranı yüzde 13.6.
Her 10 evlenmiş kadından neredeyse 4’ü eşi veya birlikte olduğu erkeklerin fiziksel şiddetine maruz kalıyor. Türkiye genelinde kadınların yüzde 36’sı fiziksel şiddete, yüzde 12’si cinsel şiddete maruz kaldığını belirtirken, kadınların yüzde 38’i iki şiddet biçiminden en az birine maruz kaldığını söylüyor. Fiziksel şiddet her 10 kadının 1’inde gebelikte de devam ediyor.
Kadınların (çocuk gelinler) yüzde 26’sı 18 yaşını tamamlamadan evlendiriliyor. Erken yaşta evlenen kadınların yarısı fiziksel ve/veya cinsel şiddete maruz kalıyor.
Erken yaşta evlenen kadınların maruz kaldığı şiddet biçimleri arasında cinsel şiddetin oranı yüzde 19’la daha yüksek.
Kadınların yüzde 9’u çocukluk döneminde (15 yaşından önce) cinsel istismara maruz kalıyor.
Her 10 kadından 3’ü hayatında en az 1 kez ısrarlı takibe (stalking) maruz kalıyor. Ölüm ve zarar vermetehdidi içeren takip biçimlerinin failleri, daha çok eski eşler ve birlikte olunan erkekler.
Kadınların yüzde 80’den fazlası, evlilik yaşı, nikah türü ve mal paylaşımına ilişkin kanun maddelerini biliyor. Buna karşılık yüzde 60’ı kadının çalışmak için eşinden izin almasının gerekmediğinden habersiz.
Dinci, milliyetçi, ırkçı, işçi düşmanı, eril ve hükmeden olmak… İşte Türkiye’de kadına yönelik şiddet esas olarak kaynağını bu ruhtan alıyor. Kadın asla düzenin dışına çıkmamalı. Sokakta devletin, geleneklerin, evde kocasının, babasının, işyerinde patronunun asla sözünden çıkmamalı. Sormamalı ve sorgulamamalı. İşte eril baskıcı dilin isteği tam da bu. Bu yüzden baskıcı ve gerici guruplar ile kadına yönelik şiddet arasında doğrudan bir ilişki var. Türkiye’de güç kaybetmeyen AKP rejimi ile gerilemeyen şiddet istatistikleri ve hak ihlalleri arasında doğrudan ilişki var. Bu yüzden parlamento çatısı altında bile AKP Milletvekili Bülent Arınç tarafından bir kadın milletvekiline “Hanımefendi bir sus, bir kadın olarak sus” denebiliyor.

Bu geri gidişe su taşıyan, ayrımcılığı ve şiddeti meşrulaştıran AKP iktidarının taşıyıcı fikri kimin ağzında ne şekilde vücut bulmuş örnekleyelim:

Erdoğan, Belediye Başkanlığı döneminde “Bana bir keresinde bir gazeteci geldi, karşıma geçti. Bacak bacak üstüne attı. Makyaj çantasını çıkardı, sanki benimle alay ediyor. O zaman da il başkanıyım. Kaşlarını, sağını solunu pudralamaya başladı. ‘Sayın başkan siz makyaja da karşısınız’ dedi. ‘Ben kullanmam, sizin herhalde ihtiyacınız var’ dedim. Şaşırdı. ‘Hani var ya, kaportası dökük araçlar olur. Makyaj yaparlar. Boyarlar. Bizim kaporta sağlam, makyaja ihtiyacımız yok’ dedim. ( 1996 )

Dönemin Adalet Bakanı Cemil Çiçek’in Yüksek Danışmanı, Çankaya Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Doğan Soyaslan, TBMM Adalet Komisyonu Alt Komisyonu’nda gerçekleşen TCK toplantısında tecavüzde evlenme koşuluyla ceza indiriminin tasarıda kalması gerektiğini savunarak “Kimse, bakire olmayan biriyle evlenmek istemez. Türk toplumunda tecavüze uğrayan kıza, ‘Madem başına bu iş geldi, evlen’ derler. Bu toplumda, kız kardeşini kaçırıp tecavüz edeni, onunla evlenmezse takır takır vuruyorlar. Bunun aksini söyleyen de sahtekardır. Kaçıran kişi ırzına geçtiği kızla evlenince daha iyi olmuyor mu? Bekareti bozulduysa onunla evlenilmeli. Evlenince de cezadan kurtulmalı.” dedi. ( 22 Ocak 2003 )

Dönemin Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, AKP Kocaeli İl Kadın Kolları Teşkilatı’nca düzenlenen Dünya Kadınlar Günü Dayanışma Çayı’nda “Türk hanımları evinin süsüdür” dedi. ( 27 Mart 2005 )

AKP Çankırı Milletvekili Hikmet Özdemir ‘’Cehennemlik olanlar da bana gösterildi, çoğunun kadın olduğunu gördüm.’’ yazılı kitapçık dağıttı. “Kırk Hadis-i Şerif” adlı kitapçıkta kadınların “cehennemlik” olduğu, ancak beş vakit namaz kılıp kocasına itaat ederse cennete gidebileceği ifadeleri yer alıyor. ( 23 Temmuz 2006 )

Akp’li Tuzla Belediyesi’nin yeni evlenen çiftlere verdiği, Bursa Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hamdi Döndüren’in yazdığı “Delilleriyle Aile İlmihali” isimli kitapta nikah, boşanma, mahremiyetler, kadın ve çocuk haklarına ilişkin kadını toplumsal ve ekonomik hayattan dışlayan görüşler yer alırken “Kadına iz bırakmadan dayak atmak mübah” denildi. ( 2 Mayıs 2006 )

Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu kendisinden iş isteyen kadınlara “Evdeki işler yetmiyor mu?” dedi. ( 13 Mart 2009 )

Devlet Bakanı Mehmet Şimşek “Kadınlar iş aradığı için işsizlik artıyor” dedi. ( 20 Mart 2009 )

İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, Münevver Karabulut cinayeti hakkında “Kızlarına sahip çıksalarmış” dedi. ( 28 Nisan 2009 )

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan partisinin Ankara İl Kongresinde Münevver Karabulut cinayeti ile ilgili “Yalnız bırakılan ya davulcuya ya zurnacıya” dedi. ( 20 Temmuz 2009 )

Recep Tayyip Erdoğan kadın örgütleriyle yaptığı toplantıda “Kadın-Erkek eşitliğine inanmıyorum, Kadından anneliği çıkarırsanız geriye kutsal bir şey kalmaz” dedi. ( 18 Temmuz 2010 )

Recep Tayyip Erdoğan, Büyük Anadolu Otelinde düzenlenen Türk Metal Sendikası 16. Kadın Kurultayı’nda “Kadına şiddet abartılıyor” dedi. ( 7 Mart 2011 )

Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler Derneği (KOBİDER) Genel Başkanı Nurettin Özgenç, 8 Mart vesilesiyle yaptığı açıklamada “Fiş prize eşit değildir. Kadın erkek eşitliği safsatadan ibarettir” dedi. ( 8 Mart 2011 )

Ordu’nun Ünye ilçesinde, AKP Ünye İlçe Tanıtım ve Medya Başkanı Süleyman Demirci sosyal paylaşım sitesi Facebook’taki sayfasına, başı açık kadınlar için “Örtüsüz kadın perdesiz eve benzer. Perdesiz ev ya satılıktır ya da kiralıktır” dedi. ( 10 Mart 2011 )

Akp’li Fatih ve Eyüp Belediyesinin aile danışmanı Sibel Üresin “Çok eşlilik yasal olsun” dedi. ( 24 Mayıs 2011 )

Recep Tayyip Erdoğan, Hopa’daki olayları protesto etmek için tank üzerine çıkan ve polis müdahalesi sonucu kalçası kırılan Halkevleri Merkez Yürütme Kurulu üyesi Dilşat Aktaş hakkında “O kadın, kız mıdır kadın mıdır?” dedi. ( 4 Haziran 2011 )

Recep Tayyip Erdoğan, sezeryanla doğuma karşı olan bir başbakan olduğunu, kürtajı bir cinayet olarak gördüğünü söyledi. ( 25 Mayıs 2012 )

Dönemin Sağlık Bakanı Recep Akdağ: “Tecavüze uğrayan doğursun gerekirse devlet bakar” dedi. ( 31 Mayıs 2012 )

Dönemin TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanı ve AK Parti Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün, tecavüze uğrayan kadınların doğurması gerektiğini savunarak, “Bosna’da tecavüze uğrayan kadınlar doğurdu. Anne karnında o bebekler öldürülseydi, tecavüzcülerin yaptığından çok daha büyük bir dram, suç ortaya çıkacaktı” dedi. ( 31 Mayıs 2012 )

Dönemin Akp’li Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek Samanyolu Tv’de “Kadın ahlaklı olsun kürtaj yapmak zorunda kalmasın. Anası tecavüze uğruyorsa neden çocuk ölsün? Anası ölsün” dedi. ( 2 Haziran 2012 )

Ömer Tuğrul İnançer, TRT 1’de hamile kadınlar hakkında “Hamile kadınların sokakta gezmesi doğru değil” dedi. ( 25 Temmuz 2013 )

Recep Tayyip Erdoğan “Biz kızların erkeklerin devletin yurtlarında karışık olarak kalmasına müsaade etmedik etmiyoruz” dedi. ( 5 Kasım 2013 )

Recep Tayyip Erdoğan: “Kadın-erkek eşitliği fıtrata ters” ( 24 Kasım 2014 )

Dönemin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam, Ensar Vakfı Ankara Şubesi’nde yaptığı konuşmasında kadına karşı şiddete gösterilen tepkilerin abartıldığını ima ederek “Kadına karşı şiddeti ülkemizdekini sağır sultan bile duyuyor” dedi.

Doğru…Kadına şiddeti ülkedeki ve dünyadaki sağır sultan bile duydu ama AKP iktidarı duymadı.

Bu örnekler daha o kadar çok ki.

İşte bu yaklaşım ; kadınları eve hapsetmek isteyen, üniversitelerden, sınıflardan, bilim yuvalarından, sokaklardan, Meclisten uzak tutmak isteyen anlayış, iktidarda adeta vücut buldu.

Peki iktidar bu dili kullanır da yandaş basın durur mu? Bakınız size bir örnek ;

2011 yılında yandaş Takvim gazetesi “kadının fendi erkeği yendi” başlığıyla bir haber yayınladı. Haberin içeriği şöyle: “Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki erkek üstünlüğü darbe yedi. (Bakın buraya kadar da gayet güzel gidiyor – e ne var bunda diyebilirsiniz. Ama bakınız devamı şöyle ) ‘Elinin hamuruyla siyasete giren ‘lady’ler, bir ilki gerçekleştirdi. Kadın milletvekili sayımız 78’e yükseldi… Kadın milletvekillerinin bir diğer özelliğini ise isimleri oluşturdu. Ayşe adı 5 adaşıyla birinci sıraya yükselirken 4 Tülay, 3 Ülker ve 3 Fatma da Meclis’teki aynı isimli kadın vekiller oldu. Bunların dışında kalan 63 kadın milletvekilinin ise farklı isimlere sahip olması dikkat çekti.”

Yandaş medya, Kadını alaya alan, alçaltan o kadar çok haber yapıyor ki. Biz bunları her gün defalarca gördüğümüz için normalleştirdik. Tehlike de aslında bu “normalleştirmedir” Özellikle kadınlara seslenmek istiyorum ; sakın normalleştirmeyin. Şiddeti, şiddeti övgüyü, alayı, hukuksuzluğu, eşitsizliği, sizleri evlere hapsetmek isteyenleri sakın normalleştirmeyin. Her gün yandaş televizyonlarda övülen kadına şiddet içeriklerini normalleştirmeyin. Haberleri, siyasetçilerin söylediklerini normalleştirmeyin. AKP iktidarının başta demokrasinin tanımı olmak üzere tüm kavramları eğip bükerek şiddet sarmalında “dindar ve kindar” bir nesil yaratma ; rejimi de kavramlar gibi yeniden tanımlama ülküsünü yaşamın her alanında karşımıza diktiği bir 17 yılı yaşadık.

Cumhuriyet’in ilan edilmesiyle yapılan devrimlerle, Türkiye, uygarlık ve medeniyet yolunda önemli ilerlemeler kaydetti. Cumhuriyet; çağdaşlık, eşitlik, özgürlük ve büyük bir düşünce devrimi ile kadın ve erkeği eşit kıldı. Cumhuriyet; sosyal, ekonomik ve siyasal hayatta kadınların önünü açarak katılımını destekledi. O dönemde yapılan en büyük devrim bir anlamda “kadın devrimidir” Bugün biz de Mustafa Kemal Atatürk’ün başlattığı bu devrimi “kadınlarla devrim” diyerek kararlılıkla sürdürmeliyiz. Kadınları ötekileştirmeye, dışlamaya, sosyal ve siyasal hayatın dışında tutmaya çalışan iktidarın, cinsiyetçi eril dilini ve anlayışını kadınlarla yıkabiliriz. Yani Cumhuriyetin kadın devrimini korumanın en temel yolu kadınlarla devrimi sürdürmektir…Bu karamsar tablo içerisinde kalıcı bir barış için içtenlikle ve kararlılıkla çalışacak olanlar de yine kadınlardır.

Konuşmamın adı – Baskı rejiminde kadın olmak idi –

Bugünkü en önemli sözümü konuşmamın sonuna sakladım ; Baskı rejiminde yaşayan kadınları ; yine kadınlar baskıdan kurtaracak. Ve kadınlar, baskıdan sadece kendilerini değil; Tüm Türkiye’yi kurtaracak…
Sevgilerimi ve saygılarımı sunuyorum.
Konuşmanın ardından sorulara ve temennilere geçildi, plaket töreniyle konferans sona erdi.

Çok Okunan Haber

SEÇER’İN HALKÇI PROJELERİ, MERSİNLİLERİN TAKDİRİNİ TOPLUYOR

Her fırsatta yurttaşlar ve esnafla bir araya gelerek onların sorunlarını dinleyip, çözümler geliştiren Mersin Büyükşehir …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

istanbul medyum gerçek medyum papaz büyüsü ask büyüsü baglama büyüsü asik etme büyüsü medyum chip satin al zynga chip satisi hayvan hastanesi antalya veteriner köpek hastanesi antalya escort
Araç çubuğuna atla