Anasayfa / Güncel / NEFİSE CANARAN: Tarih ders alınmadıkça tekerrür eder

NEFİSE CANARAN: Tarih ders alınmadıkça tekerrür eder

O zaman geçmişe yolculuğa bir bilet*
1950-1960… Bu dönem siyaseti şu dönemle eşleştiriliyor birçoğu tarafından… Ama… Bakın dostlar… Geçmişini bilmeyen gelecekten umut beklemesin. İyi ya da kötü ders almak lazım geçmişten… Şöyle bir en öfkeli yıllar olarak ifade edilen 1950-1960 dönemine tarihte bir yolculuk yapalım isterseniz…. Kaynakları şöyle bir gözden geçirip size kendi malum devrik cümlelerimle ay! ne güzel oldu bu devrik cümle bu yıllara uydu, neyse ciddiyetten uzaklaşma!
1923–1950 yılları arasında sürekli olarak özendirilmeye, teşvik edilmeye çalışılan özel girişimciler artık belirli bir sermaye birikimine ulaşmış olmalarından ötürü, Türkiye ekonomisinin savaş sonrası yeniden büyüme sürecine girmesindeki en büyük etkenlerden biriydi. Soğuk savaş döneminin başlaması, ‘Marshall Planı’ ki aslında plan ABD Avrupa ekonomilerinin hızla gelişmesi için, , ‘Marshall Planı’ payından oldukça yüklü bir yardım alan Türkiye; tarımsal üretimi artırmaya yönelik tarımsal araç-gereç ithalatında bulunmuş(ülkedeki traktörsayısı üç kat 1950 ile 1960 yılları arasında artmış), tarımsal alan yüzde 60 oranında genişlemişti. Kırsal kesimden Kentlere doğru ilk büyük göçün öncelikli sebebi; tarımda makineleşme iş gücü fazlalığını, işgücü fazlalığı; İnsan emeğine olan gereksinim giderek azalmasını tetiklemiş ve sonuçta kente göç( 1951 ve 1953 yılları arasında inşaat sektörü yılda yüzde 23 oranında büyümüş). Batı Avrupa’da kentleşme süreci kırsal kesimin iticiliği ile kentin çekiciliği eş zamanlı olarak yaşanmış olmasına karşılık Türkiye’de kentin çekiciliğinden daha çok kırsal kesimin iticiliğinden kaynaklanan kentleşme süreci oluşmuş. Batı Avrupa’daki bu eşzamanlılık, insanları istihdam edebilecek kentsel iş olanakları sunarken kırsaldan kente göç edenlere, Türkiye’de; sanayileşmede yeterli bir gelişme düzeyine ulaşamadığının getirisiyle de işsizlik dalga dalga yayılmış kentlerde. İşsizlik… Gecekondulaşma… Kentsel alt yapı eksikliği… Güvencesi olmayan ve gelir düzeyi son derece düşük alanlar, kırsaldan göç edenlerin kentte yaşam mücadelesi… İşportacılık ve geçici işçilik… Kamu arazisi üzerine yasal olmayan yollardan kaçak olarak gecekondu inşa edilmesi.. Barınma işlevini yerine getirdiği için gecekondulaşmanın; ya yok sayılması ya da yasal olarak denetim altına alınmak istenmemesi… Marshall yardımı ile tarımsal üretimi artırabilmek için gerekli olan, , traktör ithalatı, sulama kanalları, yol yapımı tamamlanmaya çalışılsa da esas tarımsal üretimdeki artış 19501951 yıllarında Kore Savaşı’nın etkisiyle dünya piyasasında buğday fiyatları yükselmesi, dünyanın en büyük buğday üreticisi konumunda olan ABD’nin savaş nedeniyle buğdayı dünya piyasasına satmak yerine stoklamaya başlaması Türk buğdayının dünya piyasasında yüksek fiyatla satılmasına sebep olmuş (1950 ile 1953 yılları arasında Türkiye’de kişi başına gelir yüzde 28 civarında). Liberal bir ekonomik politika izlemek üzere iktidara gelen DP; özel sektörün geliştirilmesi ile doğru orantı da kamu yatırımlarının yapıldığı devletin ekonomideki ağırlığının giderek arttırıldığı birazda bu yönden, liberal politikadan sapılan bir ekonomik politika izlemiştir. Bolluk yılları; ABD’nin buğday ihraç etmeye başlaması, Türkiye’nin tarımsal üretimden elde ettiği döviz girdilerinde önemli düşüş; tarımsal fiyatların dünya piyasasından düşmeye başlaması, dış ödemeler dengesinin sürekli açık vermesi devleti büyük bir döviz sıkıntısı yerini ciddi bir ekonomik krize bırakmıştı. Alınacak önlemler belliydi ama bir türlü hayata geçirilemiyordu.( İthalatın kısıtlanması, yerli sanayinin dış rekabetten korunması ve iç talebin yerli sanayiciler tarafından karşılanması gerektiği Politikası) Bunun sebebi ise; tarımsal kesimden siyasal desteğini alan DP nin sırf siyasal destek kaybetmemesi için, çiftçiyi destekleyici politikalardan vazgeçmemesi de gerekiyordu. Tam bir ikilem anlayacağınız… Daha sonralarda bu plansız ve programsız ekonomik politika; başıbozukluk, kargaşa, tarımdan sanayiye aktarımsızlık oluşturunca, 1960–1980 yılları arasında uygulanan planlı ekonomik kalkınma modeli, 1950 liberal ekonomi paketine tepki olarak ülkede uygulanmaya konmuş.
Niye öfkeli yıllar denir? 1950’li yıllara diye merak edenler için bu kargaşa ki ekonomideki kargaşa siyasete fazlasıyla yansımış, iktidardaki DP; muhalefete, basına sert tepki göstermiş, siyasal gerginlik ekonomik krizden muzdarip halka yansımış ve halk bir süre sonra toplumsal gerginlikle, sokağa dökülmüş akabinde, Ve de ne yazık ki…27Mayıs 1960 askeri müdahalesi olması sanırım yeterli yanıttır. Günümüzle o dönem arasındaki benzerlik? Oda okuduklarınızdan çıkardıklarınızla sizde ve bende kalsın dostlar… Ayrıca 1950–1960 ekonomik politikanın verdiği zararların düzeltilmesi aşamasında yapılanları bu yazının devamı olarak sizlerle paylaşacağım. Ne yazık ki verilen zarar ne kadar telafi edilmeye çalışılırsa çalışılsın tam anlamıyla başarıya ulaşamamış ve…. Ve….
Eveettr… 1950–1960 yıllarını özellikle de ekonomi açısından şöyle bir gezdik sizlerle. Ekonomi politikası malumunuz bana göre şah damarı. Bel kemiği…
— Allahhhh! Doktor gibi ne bu ya damar, kemik?
—Kusura bakma arkadaş ben her zaman maydanozluk ederim.
— Susta rahat rahat maydanozluk edeyim. İyi et bakalım… Ama dikkat et fazla derin sularda yüzme… Zaten doğru dürüst yüzme bilmezsindir de… Boğulup gidersin alimallah.
— Gözlerim yaşardı kardeş! Sulandırdın yine konuyu Nefise Hanım.
— Ben mi? Ne yaptım ki? Ağzım var dilim yok. Günahımı almayın 🙂 Ciddileşelim lütfen.
—Bir dakika şu gözlüğümü de takayım. Evetttt ciddileştim…
1950 ye kadar süren devletçilik 1950–1960 yılları arasında liberalizm getirisi özelleştirme politikasıyla sekteye de uğrasa daha sonraları… 1950’li yılların ikinci yarısında başıbozukluk, akabinde tarımsal kesimden sanayiye bir kaynak aktarımı olamamış ve köy ekonomilerinin Pazar ekonomileri ile yeterli bir bütünleşmesi sağlanamaması, sanayi mallarının ithalatının giderek hızlanması; 1963 yılında Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (1963–1967) devreye sokuldu. Yerli sanayicinin korunmasına ve iç pazarın genişletilmesine dayalı ithal ikameci sanayileşme politikası; daha önce ithal edilen tüketim mallarını yurt içinde imal edilmesi amaçlandı(1960–1970) Bu tarihlerde yapılan kamu yatırımları daha çok özel sektörün ara mallarını sağlamak için yapılmıştı.
Devlet tarafından sanayinin gelişmesi için bizzat ulaşım, limanlar, iletişim ve enerji gibi önemli altyapı yatırımlar yapılmış, sanayinin gelişmesi hedeflenmişti. Akla şu soru gelebilir. -İthal i, kameci sanayileşme modeli adı üzerinde tüketim mallarının ithalatı kısıtlanmasını talep ederken ithalat hacminin kısıtlanması talebinde de bulunur mu? Tüketim mallarının ithalatı azalırken, teknoloji transferleri yolu ile yatırım malları ithalatının artması anlamı da çıkarılabilir aslında. Ağır sanayi’ hamlesini destekleyen bu yıllardaki hükümetler;yerli sanayicinin her türlü malı satabileceği geniş bir iç pazar oluşturmuş, taban fiyat politikalarıyla kırsal kesimin gelir düzeyi korunmuş. Sanayiyle birlikte işçi sınıfı ağırlığını da bu yıllar arasında hissettirmiş.
Birinci beş yıllık kalkınma planlanın (1963–1967) ardından ikinci (1967–1972) ve Üçüncü (1973–1977) planlarda uygulaması niye tıkanıklık gösterdi peki? yerli sanayicinin büyümesi ve iç pazarın genişlemesi için ithal ikameci sanayileşme politikalarını uygulanmış olması ama ihracatı artırmak için önemli bir girişimde bulunulmaması; iç piyasayı küçük görmeye başlayan ve giderek büyüyen yerli sanayicinin dış piyasaya açılmak istemesi, yeterli ticari düzenlemelerin olmayışı, iç pazarın sınırcılılığına ulaşılmasından dolayı sanayideki üretim, verimlilik ve kârlılık düşmesi. Akabinde dış ödemeler dengesinin açık vermesi, duraklamaya başlayan ihracatın ve yurt dışından gönderilen işçi dövizlerinin bu açığı kapatmada giderek yetersiz kalması eee… Sonuçta döviz sıkıntısı… Yurt dışından teknoloji transfer edemeyen yerli sanayici kârının düşmesiyle birlikte sendikalarla problem yaşadı.. 1970 petrol krizi, 1971 askeri darbesi, 1974 Kıbrıs Barış harekatı ve arkası Türkiye’yi sindirme operasyonu da diyebileceğimiz ambargo…. Döviz kaybı… Yükselen toplumsal muhalefeti frenlemek adına demokratik ve siyasal hakların sınırlandırılması yolu olarak düşünülmüş 1971 askeri müdahale… Başarılı olmuş mu? Hayır.
İthal ikameci sanayileşme modelinin terk edilmesi gerekliliği vuku buldu.. Döviz darboğazının giderilmesi, ihracatın teşviki, ekonomisinin dışa açılması adına 1980 24 Ocak kararları altında bazı kararlar alınmışsa da, siyasal ve toplumsal kriz önlenmesi adına yapılan askeri müdahale 24 Ocak kararlarının uygulanması içinde zemin hazırlamıştır. Olabildiğince4 sıkmadan tarihte bir yolculuk yapmaya çalıştık sizle. Bundan sonraki dönem liberal politikaların günümüze kadar gelen 1980 ve sonrasını kapsayacak.
—zırrrrrrr
—Ders bitti…
— Şükür mü dediniz?
— Daha bir dönem var 2000 öncesi … Yaaaaa…
Güneşin bulutları dağıtıp göz kırptığı da bahara, artık yavaş yavaş 2000 öncesine doğru geliyoruz tarih yolculuğumuzda. 1950 den start vermiştik… En son özün sözünde Atatürk’ün senelerinde neler yapılmış şöyle bir bakacağız. Önce 1980 ‘den günümüze..
Devlet iç pazarın daraltarak sosyal harcamalarının kısıtlayarak, tarıma yapılan desteğin azaltarak, ücretlerin azaltarak dış pazarlara açılmak isteyen firmaların kâr oranlarının arttırma yolu ile; ülkenin sanayi mallarının ihracatının artması için dışa dönük sanayileşme politikalarının uygulamaya koymuş bu dönemde. Ve bu politika aslında günümüzde de uygulanmakta diyebilir miyiz? Yani… İthal ikameci sanayileşmenin yerine, İhraç ikameci sanayileşme… Türk parasının değeri düşürülmesi… KİT ürünlerine çok büyük oranlarda zam… Sendikal faaliyetler askıda… Grev yasağı… Memur maaşlarında reel düşüşler… Tarım destekleme politikaları terk… Dışa dönük sanayileşme… Diğer bir ifade ile ihracatın artırılmasında sanayi mallarının öncülük ettiği dışa açık sanayileşmeye ihraç ikameci sanayileşme modeli… Ve devrede Turgut Özal’lı yıllar…
Liberal politika izlemiş ve bu çerçevede devletin ekonomideki ağırlığının azaltılmaya, serbest piyasa ekonomisini kurmaya ve devleti küçültmeye çalışmış olan Turgut Özal’lı Anavatan partisinin kurduğu hükümet öncelikle sanayi, sektörünün büyümesini sağlarken işçi sınıfıyla karşı karşıya kalmış ve… Yani bir kesim zenginleşirken diğer kesim dibi vurmuş… Capitol, Galleria, Migros ve Tatilya, aşırı tüketim, bireycilik, gösterişçilik, özenti, iş bitiricilik ve köşeyi dönme liberal politikalar meyveleri olarak yerini almış … Özelleştirme… Günümüzde… Yani….
Şimdi Atatürk dönemine bir göz gezdirelim. 1923-1930 yıllar arasında esas olarak özel sektörün gelişimini amaçlayan liberal bir ekonomik politika izlenmiş izlenmesine ama, ayni zamanda da Müslüman Türk girişimcilerin ekonomik ve ticari faaliyetlerde Hıristiyan azınlıkların yerini almalarını sağlamakta hedefti.. ‘’1929 dünya ekonomik buhranı, özel sektörün yeteri kadar sermaye birikimine sahip olamaması, yatırımlarda istenilen hedeflere ulaşamaması, yetersiz sanayi alt yapısı, dış ticaret açığının giderek büyümesi, işsizliğin artması ve devletten kredi alan bir çok ticari ve sanayi kuruluşunun iflas etmeye başlaması 1930’lı yıllar ile birlikte yeni bir ekonomik politikası arayışını beraberinde getirdi.’’ Özel sektöre köstek olmayan devletçilik politikası 1933-1950 arasında … İkinci dünya savaşı ‘’ekonomik kalkınma planının uygulamaya konulamaması, devletin savaş nedeniyle savunmaya büyük bir kaynak aktarmak zorunda olması, kamu yatırımların da çok büyük ölçüde kısıntıya gidilmesi, dış ticaretin giderek durma noktasına gelmesi, kaynak yaratmak amacıyla yeni vergilerin uygulamaya konulması ve savaş tehlikesi nedeniyle çok sayıda yetişmiş iş gücünün askere alınmasından dolayı tarımsal üretimde meydana gelen düşüşler gibi bir çok etken1940’lı yıllarda ekonomiyi olumsuz bir şekilde etkilemiştir. Ayrıca savaş yıllarında spekülasyon ve karaborsa gibi yollardan olağanüstü kârlar elde eden bir sermaye kesimi ortaya çıkmıştı.’’ 1923 ‘ten günümüze hep sekteye uğrayan bir ekonomik politikalar zinciri… Özel sektörün yanında devletin de ekonomik alanda daha aktif rol oynaması gerektiği düşüncesi… Ağır basmakta bendenizde… Yani birbirini dengeleyici… Dedim ya acizane düşüncem diye… Şükür ders bitti… Yolculukta bitti…. Ders bitti ama inşallah ders alınır…. Acilen….Derken son dönem yani 2000den başlayan son 20 seneyi başlı başına bir konu olarak masaya yatırmak gerektiğini esas o zaman yolculuğun biteceğini söylemek doğru olur… Çünkü en büyük ders alınması gereken dönem 2000li yıllar.. Çok büyük ders alınması gereken..

Çok Okunan Haber

TARSUS’TA MEME KANSERİ İLE MÜCADELEDE BÜYÜK ADIM

Tarsus Belediyesi 01-31 Ekim Meme Kanseri Bilinçlendirme ve Farkındalık Ayı’nda, Tarsuslu kadınlarla bir araya gelerek …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

istanbul medyum gerçek medyum papaz büyüsü ask büyüsü baglama büyüsü asik etme büyüsü medyum chip satin al zynga chip satisi hayvan hastanesi antalya veteriner köpek hastanesi antalya escort
Araç çubuğuna atla