Hayatın bizlere acımadan sunduğu gerçeklerden birisi de gerek ailemizde gerek iş yerlerimizde gerek arkadaşlık ilişkilerimizde yaşadığımız, gözlemlediğimiz haksızlıklar…
Hak edilmeyen şekilde yanlış değerlendirilmeler ve engellenmeler, emeğin sömürülmesi, değer görülmemeler, hak edilenin karşılık bulmaması, ayrımcılıklar, ayrıcalıklar… Bunlara bir de yaşanan haksızlığı düzeltmek adına her çırpınışımızın bizi daha çok batırması da eklenince gelen hayal kırıklıkları, kırılan gururlar, hazmedemeyişler, umutsuzluklar, özgüven eksiklikleri içimizi kemirir durur.
Kimimiz ki bu çok az bir azınlıktır, yanlışı düzeltmek adına girişimlerde bulunup hakkımızı arama mücadelesine girer ve hakkımız olanı alırız. Ama çoğunlukla mağlup oluruz. Kimimiz kabuğumuza çekiliriz, öyle kendi halimize yaşayıp gideriz. Tepkimizi, kendimizi yoksun bırakarak vermişizdir oysa. Kimimiz soğukkanlı olup bir kenara yazıp bekleriz; vakti zamanın gelmesini, intikam çanlarının çalmasını bekleriz.
Yaşadığımız haksızlıklar karşısında tepkimizi bir şekilde veririz vermeye. Peki ya tüm bu süreçlerde olanların seyircilerine de iki çift laf etmemiz gerekmez mi? İşte en çok da hayıfladığımız, yadırgadığımız, yakıştıramadığımız da onlardır aslında: yapılanları görüp üç maymunu oynayanlar.
Hani deriz ya hep hatta kocaman kocaman laflarla eleştiririz; “haksızlık karşısında susan, dilsiz şeytandır” diye…
Yok işte, o iş öyle değil.
Söylemde mükemmeliz, lakin eyleme gelince sınıfta kalıyoruz.
Kaçımız ailemizde olan haksızlıklara dur diyebiliyoruz mesela?
Kaçımız iş yerimizde çalışan arkadaşımıza yapılan haksızlığa meydan okuyabiliyoruz?
Ya da kaçımız ülke genelinde yaşanan haksızlıklara karşı birlik olup sesimizi ve sözümüzü yükseltebiliyoruz?
Kaçımız?
Bakınız dinimiz de ahlak kurallarımız da bir yerde yapılan haksızlık gördüğünüz vakit haksızlığı dillendirip olması gereken hakkaniyeti söyleyin demiyor mu? Doğruyu, güzel üsluplarınızı kullanarak söyleyin; yanlışa yanlıştır deyin, zalime dur deyin demiyor mu?
Ee peki neden susuyor insanoğlu haksızlık karşısında?
Çünkü korkuyoruz. “Şimdi ben bunları söylersem bana da takarlar, beni de gözden çıkarırlar, beni de sürerler, beni de sevmezler, isteklerimi yapmazlar” şeklinde devam eden düşünceler.
Çünkü egomuzu seviyoruz; gücün kendimizde olmasını istediğimiz için haklının gücü yerine güçlünün gücünü; haklının hukuku yerine güçlünün hukukunu seviyoruz.
Arsızlar, güçlü; haklılar suçlu olmamalı oysa.
Meşale kadar bile demiyorum kibrit çöpü kadar da olsa ışık saçamaz mıyız? Tarihe, rakamlar ve olayların yanı sıra insanlığımızı da yazdıramaz mıyız?
İyiliğe, umuda dair her ne varsa yanıp kül olup gitmesin. Barış ve kardeşlik ikliminde yeşersin yarınlarımız.
Mutlu haftalar…