Suudi Arabistan Çöllerine kar yağıyor, Avusturalya kıtası yangınların esiri olmuş, milyonlarca hayvan ve ormanlar kül oluyor…
İnsanlar tarafından atmosfere salınan gazların sera etkisi yaratması sonucunda, dünya yüzeyinde sıcaklığın artmasına küresel ısınma deniyor.
Dünya bu ışınları tekrar atmosfere yansıtıyor ama bazı ışınlar su buharı, karbondioksit ve metan gazının dünyanın üzerinde oluşturduğu doğal bir örtü tarafından tutuluyor. Bu da yeryüzünün yeterince sıcak kalmasını sağlıyor.
Ayrıca son dönemlerde fosil yakıtlarının kullanılması, ormanların azalması, hızlı nüfus artışı, yanlış enerji kaynaklarının tüketilmesi ve toplumlardaki tüketim eğiliminin artması büyük tehlikeyi de beraberinde getiriyor.
Bu gibi nedenlerle karbondioksit, metan ve diazotmonoksit gazların atmosferde yığılmasına ve artmasına neden oluyor.
Bilim adamlarına göre işte bu artış küresel ısınmaya neden oluyor. Kapitalist sistemin yarattığı kuralsız büyüme, 1860’tan günümüze kadar tutulan kayıtlar, ortalama küresel sıcaklığın 0,5 ila 0,8 derece kadar artığını gösteriyor.
Yine bilim insanları dünya iklim sisteminde değişikliklere neden olan küresel ısınmanın etkileri en yüksek zirvelerden, okyanus derinliklerine, ekvatordan kutuplara kadar dünyanın her yerinde hissedildiğini aktarıyorlar.
Artık çimento fabrikalarını 3. Dünya ülkelerine göndermekle, atmosferi kirleten üretimleri kendilerinden uzaklaştırmakla gelişmiş ülkeler kendilerini kurtaramıyorlar. Çevresel kirlenme atmosferde herkesi olumsuz etkiliyor.
Kutuplardaki buzullar eriyor, deniz suyu seviyesi yükseliyor ve kıyı kesimlerde toprak kayıpları artıyor. ABD ise, dünya hâkimiyetini kaybetmemek için, dünya finans gücünü elinde tutmak için her yola başvuruyor.
Atmosferdeki olumsuz göstergelere rağmen, ABD iklim değişikliğiyle mücadele etmeyi amaçlayan küresel Paris İklim Anlaşması’ndan çekilmek üzere Birleşmiş Milletlere resmen başvuruda bulundu. ABD, 4 Kasım 2020’de anlaşmadan tamamen çekilmiş olacak.
Almanya ise, artık her türlü terörden değil, küresel iklim değişikliğinden korktuğunu açıklama durumunda kalıyor.
Küresel ısınmaya bağlı olarak Türkiye’nin bazı bölgelerinde ve Dünyada kasırgalar, seller ve taşkınların şiddeti ve sıklığı artarken, çöllere kar yağıyor, Avusturalya kıtası komple yangınların esiri oluyor, bazı bölgelerde uzun süreli, şiddetli kuraklıklar ve çölleşme yaşanıyor.
Kışın sıcaklıklar artıyor, ilkbahar erken geliyor, sonbahar gecikiyor, hayvanların göç dönemleri değişiyor. Yani iklimler değişiyor.
İşte bu değişikliklere dayanamayan bitki ve hayvan türleri de ya azalıyor ya da tamamen yok oluyor.
İnsanlar yaşamın kolaylaşması ve moderniteningelişmenin kıstası olarak dünyadaki pastanın Hammadde ve enerji olduğunu ileri sürmüşlerdir. Evet, hammadde ve enerjin yanına yeni sürecin temel elementi olarak Bilgi’yi de eklemeden yaşamı sürdürmek olası değildir.
Doğadaki değerler olarak hammadde ve enerji kullanıldıkça tükenebilir. Bilgi ise aksine büyüyen bir kaynaktır. Ne kadar çok ve doğru kullanırsanız o kadar çoğalır.
1 Milyar dolar yatırım yaparak petrol çıkardığınızda, elinizde petrolünüz olur ama, torunlarınıza petrolü azalmış, tahrip olmuş bir ekolojik çevre bırakırsınız. Ancak 1 milyar doları yenilenebilir temiz enerjiye yatırım yaptığınız zaman, hem yaşamı kolaylaştırıyorsunuz hem de torunlarınıza altı boşaltılmamış, maddi değerleri kirletilmemiş ve yok edilmemiş bir dünya bırakabiliyorsunuz.
Baş döndürücü hızla büyüyen bilim, ya insanlığın geleceğini daha da kolaylaştıracak ya da başını ABD’nin çektiği fütursuzca savaş teknolojisine yönelen anlayışın karartıları altında, umutsuz olmasak ta, belirsizlik içinde yaşamaya devam edeceğiz.
Bu değişim; ekolojik dengenin korunmasına bağlıdır. Ekolojik denge; temiz çevre ve temiz enerji olarak,modern ekonomi denilen tüketim toplumunun alternatifidir.
Ne var ki, Ekolojik çözülme ekonomik felaketlere, siyasi çalkantılara, insanların yaşam koşulları ve kalitesinin kötüleşmesine neden olacağı gibi, var olan değerlerin ve insan medeniyetinin yok olmasını da beraberinde getirebilir.
Yaşamı doğru yorumlayarak; bilimi, deneyimi ve hassasiyeti değerlerimizle bütünleştirdiğimizde gelişen teknolojiye ayak uydurabiliriz. Bu hassasiyet sağlık, eğitim, yaşam tarzını iyileştirmek için; çok büyümeyle değil, kontrollü gelişmeyle sağlanabilir.
Ülkelerin kalkınması, gelişmiş ülkeler sınıfında yer alması yıllık hızlı büyüme kriterleriyle ölçülmekte ve kontrolsüz bir yarış sürdürülmektedir. Bu büyümenin yaşamımızı ne kadar olumsuz etkilediği, hammadde ve yer altı enerji kaynaklarının kontrolsüz işlenmesinin ve tüketilmesinin hangi sonuçları doğuracağı kimsenin umurunda değil.
Varsa yoksa büyüme!
Gelişmiş 20 ler arasında olma, dünya pazarlarını ele geçirme, bu amaca ulaşmak için savaşlar çıkarma, halkları birbirine kırdırma, ekolojiyi tahrip etmek için daha çok yer altı enerji kaynaklarına sahip olma yarışı şeklinde sürdürülüyor.
Bu yarış içinde olanlar için, kontrolsüz hızlı büyümenin önüne nasıl geçeriz, temiz enerji kaynaklarını kullanarak kontrollü büyümeyi nasıl sağlarız düşüncesinde olan yok.
“Şimdi biz varız, gelecek nesiller kendi başlarının çaresine baksınlar” mantalitesinin yönetenlerde yarattığı anlayıştır bu. Bencillik, ego, hırs ve ihtirasın yarattığı bir kompleks. Bilim, deneyim ve hassasiyetin olmadığı bir egolar yarışı.
Ancak, dünyadaki bu hızlı değişimle birlikte; insan zekâsı “ Bilim, deneyim ve hassasiyet ”i önemseyerek yol alması durumunda yeni bir süreci doğru zeminde şekillendireceği de görülmektedir. 4.5 Endüstri devrimi, algoritmalar, datalar, yapay zeka ve hızla gelişen yazılım teknolojileri insanın nereye evrileceğinin işaretlerini de veriyor.
2050 lere kadar şu anda kullandığımız birçok ideolojik saplantılarımız, dünya görüşümüz, yaşam tarzımız ve bakışımız değişecek.
Bu çevre, doğa, kaliteli yaşam dengesini bozan gidişata dur demenin yolu, hümanizmin evrensel ilkeleri ve bilimin ışığında yol alarak gelecek nesillere temiz bir yaşam bırakılmasıdır.
Yazılım teknolojisi, yeni insan anlayışı, dinin, felsefenin, ideolojilerin, kalkınmışlığın yeniden yorumlanışı bizi farklı bir sürece taşıyacağı görülmektedir. Güneşe tanrı diyen bir toplumdan, güneşi işleyerek enerji üreten bir topluma dönüşüyoruz.
Mevcut güneş panellerinin 10 bin katı fazla enerji depolayan “Güneş Küreleri” teknolojisi geliştiriliyor. Sonsuz bir hammadde olan güneşin doğru değerlendirilmesi durumunda, Dünyanın çok daha iyi bir sürece evrileceği düşünülmektedir.
Bu dönüşümü bilim, deneyim ve hassasiyet ölçülerinde şekillendirebilirsek daha kaliteli, daha düzeyli bir yaşama doğru evrilebiliriz.
Böyle bir tercih ve evrimle bizi kurtarabilir. Bu evrimle bizi gelecek korkularımızdan, kirletilmiş dünyadan, saplantılardan, dogmalardan arındırabilir.
İnsanoğlu bilim sayesinde nasıl ki, milyonların ölümüne neden olan kıtlığa çare bulduysa, yine milyonların ölümüne neden olan veba, çiçek, kolera gibi hastalıkların önünü aldıysa, yine milyonların ölümüne neden olan savaşların son bulmasına da çare bulacaktır.
İnsan bilinci, zekası, yazılım teknolojisi, algoritmalar, verilerin toplandığı datalarla ve yeni arayışlarla yaşam yeniden şekillenecek. Bu şekillenme doğru temelde geliştirilir ve doğru evrilirse;
İşte o zaman, enerji kaynaklarını ele geçirmek için savaş çıkartarak insanların yok oluşuna neden olan ülkelerin gücü azalır.
Bu evrilme ve dönüşümle birlikte; artık bu hegemonyacı devletlerin bugünkü zalimliklerine çaresizce seyirci kalmayız beklide!
BEDRETTİN GÜNDEŞ 13.01.2020