Korona virüs ile dünya yeni bir ekonomik kriz, yeni bir sarsıntıyla karşı karşıya kaldı. Virüs korkusu ve yaratılan algı büyük yaralar açmaya devam ediyor.
Çin sarsıntısı, İran’ın şaşkınlığı, Avrupa’yı saran korku, Türkiye’de ilk vakayla birlikte belirsizlik sürerken, hayat korku ve tedirginlik içinde olsa da yine devam ediyor.
Artık çevre kirliliği, ekonomik krizler, ekolojik tahribatın etkileri lokal olmaktan çıktı. Dünyanın neresinde olursa olsun, gelişecek olumsuzluk artık herkesi ilgilendiriyor.
Avrupa’nın rehaveti, Amerika’nın doyumsuzluğu, Rusya’nın entrikaları, Çin’in kontrolsüz büyümesi, bu yaşanan olumsuzlukların habercisi oldu.
Korona virüs şaşkınlığı, az gelişmiş ülkelerin çaresizliği ve süperlerin dümen suyunda çırpınışları felaket senaryolarının bir müddet daha devam edeceğini gösteriyor hepimize. Bu alametlerin hazırlayıcı aktörleri; zenginlik adına, büyüme adına, güçlü olma adına adeta dünyanın çivisini çıkardılar.
Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!
Toplumlar her an yaşanabilecek yeni belalarla karşılaşma korkusu içinde olacak. Kontrolsüz gelişen teknolojinin nereye evrileceği de pek kestirilemiyor.
Bu kontrolsüz teknolojik gelişmenin devam etmesi durumunda, daha ne tür virüsleri çıkaracağı ve tehdidin boyutlarının nereye varacağı kestirilemiyor. Doğanın ve yaşamın normal akışını değiştirerek dönemsel olarak başgösteren bu tür virüslere karşı alınabilecek önlemler, yaşamın öncelikleri arasına girecek.
Her gün grip salgınından ölenlerin sayısına baktığımızda, korona virüsünün önlem alınması durumunda daha tehlikeli olduğunu şimdilik söyleyemeyiz. Ancak yeni bir virüs olması ve yarattığı algı, 2 aylık süre içinde büyük tahribatları da beraberinde getirdi.
1347 ila 1351 yılları arasında yani sadece 4 yıllık bir süre içinde 100 milyon insanın öldüğü VEBA hastalığını( Virüs) düşünürsek, bugün yaratılan algıyla dünya genelinde 4 binkişiye yakın bir ölümün bile herkesi ne kadar etkilediğini görebiliyoruz.
Bilişim, ulaşım, turizm alanında dünyanın nasıl kilitlendiğini, yaşam akışının nasıl yavaşladığını, borsaların nasıl çakıldığını, petrol fiyatlarının nasıl dip yaptığını ve daha da yapacağını görmekteyiz.
Kimsenin günahını almak istemiyoruz ama, bu virüslerinteknolojiyi fütursuzca geliştiren ve elinde tutan güçlü sermaye gurupları tarafından üretildiği iddiaları da yabana atılır gibi değil. Sonuçları itibariyle bu virüs felaketinin dünyayı bir bütün olarak nasıl etkilediği görüldü.
Böyle bir Virüsün toplumları nasıl etkilediğini, korkuttuğunu, ülkeleri izole ettiğini hepimiz yaşayarak görüyoruz. Bu virüsün yarattığı etki, sadece hastalığın giderilmesi için tüketilecek ilaç ve destekleyici ürünlerin tüketimini kapsamadığı şimdiden görüldü.
Bu tür bulaşıcı hastalıkların yarattığı algı ve sarsıntı ile tüm dünyanın nasıl etkilendiği görüldü. Artık dünya algılarla yönetiliyor. Bu algılar korku, panik, korunma güdüleriyle ortaya çıktığında etkileri ve kapsamı daha da genişliyor. Herkesi ama herkesi etkiliyor.
Bugün Korona virüsünden etkilenmeyen insan, etkilenmeyen sermaye gurubu, etkilenmeyen ülke yok. Bu bir felaket ve ciddi sorgulanması gereken bir durum.
İnsanların; ezen– ezilenle, sömüren– sömürülenle, zengin– fakir ile yani herkes kendisiyle yüzleşmeli. Bu tür virüsler artık sadece yoksulları değil, temasa geçebildiği herkesi etkileyen bir salgın olmakla birlikte, zenginliğine güvenenlerin iflasını da beraberinde getirebilen bir musibet olarak görülmelidir.
“Bir musibet bin nasihatten iyidir” söylemimin derinliği içinde düşündüğümüzde, Korona virüsünün yaratığı tahribatın, gelecek adına bir fırsata dönüşme şansının da olduğu görülmektedir.
Artık dünyanın gidişatıyla, dengesiyle oynamanın finans krallarını da alt ettiği, yok oluşa sürüklediği, dolaylı olarak istisnasız herkesi olumsuz etkileyeceği alenen görüldü.
Bu tahribatın yarattığı refleksle, insanoğlu bu tehdidi fırsata çevirebilir. Doğanın kendi mecrasında sürmesini ve yaşama korku değil güç ve kalite katmasını alacağı önlemlerle sağlayabilir.
Bilim ve teknolojinin doğru kullanılması durumunda, bu tür vakaların önüne kısa sürede geçilebilir. Dünyayı kirletmenin, tahrip etmenin hiç kimseye yaramadığı görüldü artık.
Tehditlerden de fırsatlardan da herkes nasibini alıyor. Dünya yaşanmaz hale gelirse bundan herkes olumsuz etkilenir. Hepimiz bu yer küresi üzerinde, aynı yıldızların altında yaşıyoruz. Egolarımız, hırslarımız, doyumsuzluğumuz bizleri ayrıştırmış durumda.
Kendi çıkarlarımız, kendi komplekslerimizin esiri olmuşuz. Sınırlar çizerek, kendimizi üstün vasıflarla adlandırarak adeta kandırmaya çalışmışız. Kendimizi sınırlara hapsederek evrensel değerleri ve tabiatın gücünü hiçe saymışız.
Korona virüsü bir musibettir.
Önemli olan bu musibeti görerek, anlayarak, tehlikenin tüm insanlığı bir bütün olarak tehdit ettiğini görüp, ona göre yaşamı daha anlamlı ve düzeyli kılmak için önlemler almak olmalıdır.
Bu gibi durumlarda ne kendine vazife çıkaran felaket tellallarına kulak asalım, ne de panik yaratarak korkuları büyütelim. Sadece, gerçekçi bir şekilde nasıl bir pozisyon alacağımıza karar verelim.
Sadece bilinçlenmeyi, öğrenmeyi, araştırmayı ihmal etmeyelim.
İnsanoğlu bu musibetten yeterince ders çıkarır mı bilinmez ama başka çaresinin olmadığı da alenen ortadadır. 11.03.2020
Bedrettin GÜNDEŞ