Geçen yıl bugünlerde kaleme aldığım makale de “Belediyeler, ufak tefek dokunuşlar” başlığını taşıyordu ve içerik olarak aynı konuyu işlemeye çalışıyordum.
O makalede belediyelerin merkezi idareden aktarılacak gelirlerin azalacağını, krize giren ekonominin etkisiyle aydan aya gelen ve Belediye bütçesinin dişe dokunur tek gelir kalemi olan bu kaynağın artmak şöyle dursun azalma olasılığının daha yüksek olduğuna değinmiştim.
Henüz koronavirüs salgınının ortada olmadığı Mayıs 2019’da şunları yazmışım:
” Türkiye’ deki kriz derinleştikçe, belediyenin dişe dokunur tek ciddi gelir kaynağı olan ve Ankara’ dan aktarılan payları daha da düşecek ve korkarım ki, geçmişte yaşanan savurganlıkların acı faturası önümüzdeki kısa dönemde Başta Mersin Büyükşehir olmak üzere yeni Belediye Başkan ve yöneticilerinin en ciddi sorunu, hatta kabusu olacak…” *
Bugün hepimizin evlere hapsolduğu , milyonlarca insanı işinden gücünden eden salgın hayatlarımızı alt üst etmeden önce de zaten ciddi bir ekonomik krizin içindeydik, salgın o krizi altından kalkılması hayli zor depreme dönüştürdü.
Kısaca tam bir yıl önce bugün cevap aradığım “Ankara’ dan gelecek paylar ancak banka faizleri ve personel maaşlarını karşılayacak durumda olduğuna göre Başkan Seçer ne yapmalı?” sorusu önemini yitirmediği gibi, aksine küresel salgınla çok daha ciddi biçimde ele alınması gereken gerçekliğiyle karşımızda duruyor.
O gün soruya yanıt anlamında önerdiğim ve “ufak tefek dokunuşlar” diye nitelendirdiğim, çok cüzi paralarla yapılabilecek, sadece kent sakinlerini değil, dışarıdan gelenlerin Mersin algısını olumlu yönde etkileyecek projeyi şöyle anlatmışım:
” Mersin gibi 9 ay bahar ve yazı yaşayan, denize girme olanağı olan bir kentin en önemli nefes borusu ve yaşam alanı Liman ve Tece arasında kalan sahil şeridi. Daha da minimize edersek aslında sahil kreasyon alanı Müftü- Mezitli dereleri arasında kalan sahil bandı…
Bu sahil bandında hizmete açılmayı bekleyen 9 adet kafe var. Her bir kilometrelik alana bir kafe/büfe düşüyor…
Kafeleri Belediye veya belediyeye bağlı bir şirket işleteceğine göre, bu mekanların yanına çok küçük bütçeyle duş ve soyunma kabinleri eklenir ve halkın kent içinden denize girmesi sağlanır. Şu anda bahsettiğim kreasyon alanında denize dökülen kayalara inat oluşmuş birkaç plaj var. Bunların sayısı kısa zamanda belirlenecek noktalara mendirekler yapılarak arttırılabilir. Mendirekler zaten kısa zamanda toplayacağı kumlarla doğal plajlar üretecek..
Arıtma tesisi sonrası temizliği dünya standartlarına yükselen bir denizimiz var.
Soyunma kabinleri, duşlar, çöp vs. gibi küresel kriterlerde yerine getirildiği takdirde, mevcut su temizliği itibariyle Mersin kent içinde kısa sürede 7-8 mavi bayraklı plaja kavuşturulabilir.
Büyük bütçeler gerektirmeyen, ama halkın seveceği, deniz kentinin denizle bağı koparılmış insanlarını denizle buluşturup, barıştıran hem çevreci hem sağlık dağıtan bir projeden söz ediyorum.
Sloganı da : ‘havlunu al, sahile gel’ olsun küçük dokunuşlu projenin…” *
Bir yıl önce önerdiğim ve Seçer’ in de hayli ilgisini çektiğini, bürokratlarına “üzerinde çalışın” talimatını verdiğini bildiğim projeyle ilgili ne mi yapıldı?
Hiçbir şey…
Denizden mahrum, deniz kenti Mersin’ i yeniden denizle tanıştırıp barıştıracak ‘küçük bir dokunuş’ umuduyla bekliyor..
Aylardır evlerine hapsolmuş Mersinlilere nefes aldıracak, para/pul istemez, aklı başında hiç kimsenin itiraz edemeyeceği ve çok kısa zamanda hayata geçirilebilecek projeye bugün başlansa, en azından oluşmuş kumsalıyla dokunulmayı bekleyen birkaç noktada bu yaz bile denize girilebilir..
Ne diyordu İlyas Halil:
“Kimseler deniz kıyısında dolaşmıyor, ıslık çalmıyormuş. Yalnız deniz mi ihtiyarlayan? Yasemin kokusu giymiş o günlerin kızlarına ne oldu? Gelinlik kızları nine olmuş bir kentte deniz de böyle kokar her halde… Denizi doldurdular, uyuz it ölüsü gibi kentin dışına sürdüler”
Gelin, doldurulup uyuz bir it ölüsü gibi kentin dışına sürülen, ihtiyar denizi yeniden canlandıralım.. Yeniden yasemin kokusu giyinsin kızlar, ıslıklar sarsın sahili..
İlyas Halil’ in o hayal ettiği, sevdalandığı Mersin’i hep beraber soluyalım:
“Akdenizin kızıl güneşi, dantelli mavi denizi, çiçekli kıyıları ve bir de yasemin giysili kızları. Baharda turunç çiçeklerine, güzleri ayva ağaçlarına dönen kızları… Sabahları genç kız gibi çıplak uyanırdı deniz, akşamları Aile Bahçesinin altında aşk türküleri mırıldanırdı”