Anasayfa / Köşe Yazıları / “Nedir Bu Senin Kendini Lâyık Görememe Hâlin?”

“Nedir Bu Senin Kendini Lâyık Görememe Hâlin?”

Bazen bir sessizlik gelir insanın içine…

Ne bir söze karışır, ne bir sevgiye tutunur.
Bir tebessüm uzansa ona doğru, içinden bir ses “bu bana fazla” der.
Bir iltifat dokunsa omzuna, hemen siler.
Sevilmek ağır gelir, takdir edilmek mahcubiyet.
Sanki her güzel şey, bir başkasına yazılmıştır da ona yalnızca seyretmek düşmüştür.

Bu bir eksiklik değil, bir kırılmadır.
Derin, görünmeyen, çoğu zaman adı bile konmamış bir iç yaradır.

Bazı insanlar kendi hayatlarına seyircidir.
Sahneye çıkmazlar, alkışı hak ettiklerine inanmazlar.
Hatta alkış sesi bile rahatsız eder onları.
Çünkü içlerinde kök salmış o eski cümle vardır:
“Ben buna lâyık değilim.”

Oysa bu hâlin ne adı vardır tıpta, ne ilacı eczanede.
Bu, yalnızca kalbin en sessiz köşesine gizlenmiş bir “yetersizlik inancı”dır.
İnsanın, kendine olan uzaklığıdır.
Kendi ismini bile içtenlikle söyleyememesi, aynadaki yansısını yabancı biri gibi izlemesidir.

Çocukken başlar bu uzaklık.
Sevilmediğini değil, yanlış sevildiğini hisseden bir çocuğun içinde büyür.
Beklentilerle, kıyaslarla, eksik bırakılmış sarılmalarla mayalanır.
Bir gün biri ona “Aferin” der ama o çoktan inanmamıştır kendine.
Bir gün biri onu “güzel” bulur ama o çoktan kendi çirkinliğine hüküm vermiştir.

Ve büyür insan…
Ama o kırılmış çocuk hâlâ içindedir.
Biri ona bir iyilik yaptığında tedirgin olur:
“Benim için mi gerçekten?”
Sevildiğinde utanç duyar:
“Ben buna hazır değilim.”
Başardığında bile sevinemez:
“Şans işte… Tesadüf.”

Halbuki bu bir tesadüf değil, bir tarihtir.
Sadece bireyin değil, toplumun tarihidir.
Yüzyıllarca değersizleştirilmiş halkların, yok sayılmış kadınların, dışlanmış yoksulların ortak yüküdür bu.
İnsanın kendi üzerine çöken gölgedir bu:
“Sen değil, bir başkası…”

Ama insan, gölgesine de sahip çıkmadıkça kendine dönemez.

Bir gün gelir…
Kendini sorgulamaya başlar insan:
“Neden sevilince utanıyorum?”
“Neden biri bana iyi davrandığında içim sıkışıyor?”
“Neden bir şey başardığımda hemen kaçmak istiyorum?”

Cevap bellidir:
Çünkü içimizde hâlâ lâyık olmadığını sanan bir “ben” oturuyordur.
Ve onu ikna etmek için önce onun acısını duymak gerekir.

İçinden şunu demek gerekir kendine:
“Ben buradayım. Ve ben olmaya değerim.”

O an başlar iyileşme…
İnsan kendi kalbine dokunur ilk kez.
Başka gözlerde aradığı onayı artık kendinde bulur.
Başka cümlelerde aradığı övgüyü artık kendi iç sesiyle fısıldar.
Ve en önemlisi, sevgiye uzanan elleri geri çevirmez artık.

Çünkü bilir ki;
Sevilmek bir ödül değil, bir haktır.
Başarmak bir şans değil, bir yolculuktur.
Ve yaşamak, layık olunacak bir sınav değil, başlı başına bir mucizedir.

Çok Okunan Haber

TOROSLAR CUMHURİYET ALANI YILBAŞI PAZARIYLA ŞENLENDİ

Toroslar Belediyesi tarafından Cumhuriyet Alanı’nda ilk kez kurulan Yılbaşı Pazarı, yeni yıl coşkusunu Toroslar halkıyla …

Araç çubuğuna atla