Mersin…
Deniziyle, limanıyla, dağ köyleriyle, narenciye bahçeleriyle, çok kültürlü yapısıyla bu toprakların incisi. Ama bir yandan da yorgun… Gelişememiş değil, ama hak ettiği gibi gelişememiş.
Sesi çok çıkanların değil, gerçekten çalışanların yönettiği bir Mersin’e hiç bu kadar ihtiyaç duyulmamıştı.
Peki, nasıl bir belediye yönetimi olmalı Mersin’de?
Her şeyden önce şeffaf ve hesap verebilir bir anlayışla yola çıkılmalı. Belediyenin bütçesi, harcama kalemleri, yapılan ihaleler halka açık olmalı. Vatandaş, vergisinin nereye harcandığını bilebilmeli. Katılımcı demokrasi sadece oy vermekle sınırlı değildir; yönetime fikirleriyle, projeleriyle, eleştirileriyle katılmak isteyen yurttaşa kulak verilmelidir.
Ama bunun da ötesinde, belediye yöneticileri bu kentin gerçek sorunlarını tüm boyutlarıyla görmek, anlamak ve çözmek zorundadır.
Bugün Mersin’in karşı karşıya olduğu en temel meseleler, sadece teknik değil, aynı zamanda toplumsal, kültürel ve ahlaki meselelere dönüşmüştür.
Ulaşım: Sıkışmış Hayatlar, Geciken Umutlar
Mersin’de ulaşım sadece bir sorun değil, bir yorgunluk hikâyesidir.
Trafik artık sadece kent merkezinin değil, neredeyse tüm ilçelerin çilesi.
Kentin doğusundan batısına uzanan hatlarda hâlâ tek bir raylı sistem yok. Otobüsler yetersiz, duraklar düzensiz. Güzergâhlar yıllardır değişmemiş.
Benim çocukluğumda da aynı güzergâh üzerinde çok sayıda dolmuş hattı vardı. O zamanlar bu bir kolaylık gibi görünse de bugün aynı durum, karmaşa ve görüntü kirliliği yaratıyor. Her mahallenin kendi dolmuşu var ama kimse ortak bir sistem içinde çalışmıyor.
Oysa ulaşım bir hak.
Bir çocuk okuluna, bir hasta hastaneye, bir işçi işine rahatlıkla kolaylıkla gidebilmeli.
Yeni yollar değil, akıllı yollar yapılmalı. Raylı sistem bir hayal değil, zorunluluktur artık.
Mersin’i yormayan, yaşatan bir ulaşım ağı kurmak mümkündür.
Deprem: Sessiz Felaketin Gölgesinde Yaşamak
Türkiye bir deprem ülkesidir ve Mersin bu gerçekle baş başadır.
Şehrin doğu ve batısından geçen diri fay hatları, kentin risk altında olduğunu gösteriyor.
Ama daha kötüsü var:
Mersin’in büyük bir kısmı deniz dolgusu üzerine inşa edilmiştir.
Binaların çoğu eski, yapı denetimleri yetersiz, yapı envanteri hâlâ tam çıkarılmamış.
Üstelik şehrin en kalabalık mahalleleri, depremde yerle bir olabilecek zeminler üzerine kurulmuş.
Olası bir deprem sadece yıkım değil, ihmalin enkazı olacaktır.
Ama kimse bu gerçeği konuşmak istemiyor.
Çünkü bu mesele oy getirmez.
Ama biz hatırlatalım:
Bir şehrin geleceğini kurtaranlar, geçmişten ders alanlardır.
Su Krizi ve Pamukluk Barajı: Susuzluğun Kıyısındaki Şehir
Mersin’in su kaynakları alarm veriyor.
İklim krizi artık gelecekte olacak bir şey değil, tam da bugün yaşadığımız bir gerçek.
Yağışlar azalıyor, yeraltı su seviyeleri her yıl daha da düşüyor.
Tarım kuruyor, üretici toprağını bırakıyor.
Pamukluk Barajı yıllardır “açılacak” denilerek oyalanıyor.
Her yıl ödeneği başka bir bahaneyle erteleniyor.
Oysa bu baraj, sadece bir sulama değil, bir yaşam meselesi.
Su sorunu gelecek yıllarda sadece çiftçinin değil, her bir Mersinlinin kapısını çalacak.
Belediyeler, su yönetimini yeniden ele almalı.
Gri su geri dönüşümü, yağmur suyu hasadı, akıllı sulama sistemleri gibi çağdaş çözümler artık bir lüks değil, zorunluluktur.
Uyuşturucu: Görmezden Gelinen Sessiz Çığlık
Mersin’de gençlik, uyuşturucu bataklığına sürükleniyor.
Özellikle kenar mahallelerde, lise çağındaki çocuklar maddeyle tanışıyor.
Okul çevreleri, boş binalar, terk edilmiş alanlar artık sadece karanlık değil, umutsuzluğun mekânları.
Belediyeler bu konuda sadece pankart asmakla yetiniyor.
Oysa bir genç kurtarıldığında, bir gelecek kurtarılmış olur.
Mahalle atölyeleri, spor sahaları, sanat merkezleri, gençlik danışma hatları kurulmalı.
Uyuşturucu sadece adli değil, toplumsal ve yerel bir sorun olarak ele alınmalı.
Bu şehir, çocuklarını koruyamadığı sürece büyüyemez.
Kültür Politikaları: Sahne Işıklarında Unutulan Halk
Belediyeler milyonlar harcayarak konserler düzenliyor, festival afişleriyle şehirleri süslüyor.
Ama aynı şehirde tiyatro görmemiş çocuklar, enstrüman sesi duymamış gençler, sahneye çıkma hayalini bile kuramayan kadınlar yaşıyor.
Kültür, sadece yıldızların sahnesi değildir.
Kültür, mahallenin sokağına, okulun koridoruna, köyün meydanına ulaştığında anlam kazanır.
Mersin’in yerel sanatçıları, halk dansları, yöresel ezgileri bu kadar zenginken, kültür yatırımlarının popüler isimlere ve şova harcanması yerel kültüre ihanettir.
Sanat herkesin hakkıdır.
Ve belediye bunu sağlamak zorundadır.
Siyaset ve Başkanlık: Görev Tanımının Dışında Davranan Liderler
Son olarak, bir gerçeği daha konuşalım.
Belediye başkanları ne yazık ki artık yerel hizmet üretmekten çok, ulusal siyasette pozisyon almaya odaklanıyor. Ancak bu şehrin çözülmeyi bekleyen çok fazla kronikleşmiş sorunları var öncelik Mersin olmalıdır.
Belediyecilik söylem değil, hizmet yeridir.
Siyaset, hizmetin gölgesinde olmalıdır; kendisi değil.
Mersin halkı artık kürsü değil, kaldırım istiyor.
Slogan değil, çözüm istiyor.
Görüntü değil, gerçek istiyor.
Sonuç Yerine: Mersin İçin Sessiz Bir Çağrı
Mersin artık günü kurtaran değil, geleceği kuran bir belediyecilik bekliyor.
Bir şehrin kalkınması, sadece projelerle değil, halkın ruhuna dokunan bir vicdanla mümkündür.
Çünkü bir şehir sadece taş, bina, yol değildir.
Bir şehir, insanın kalbinde yaşar.
Ve bizler bu kalbe dokunacak bir yönetim istiyoruz.

Mersin Halk Haber Mersin Halk Haber
