Gazze’de zaman artık bir mezar taşı gibi ağır.
Bir çocuğun kahkahası değil, bir bombanın sesi yankılanıyor sokaklarda.
Bir annenin ninnisi değil, bir ambulansın sireni bölüyor geceleri.
Gazze’de yaşam, ölümle yarışıyor.
Ve dünya, ne yazık ki hâlâ sessiz.
Tam da bu sessizliğe karşılık, Akdeniz’in sularında bir yelkenli belirdi.
Küçük bir tekne ama büyük bir vicdanla…
Adı: Madlen.
İtalya’dan yola çıkan bu mütevazı yelkenlinin içinde yalnızca 12 insan var.
Ama bu 12 kişi, tüm insanlık adına bir yük taşıyor.
Kumanya, ilaç ya da cephane değil bu yük;
Vicdan, cesaret ve bir mektup.
Evet, Madlen yola çıkmadan önce
dünyaya bir “Utanç Mektubu” yazdı.
Bu mektupta şöyle sesleniyor:
Ey Dünya,
Biz sadece bir yelkenliyiz. Topumuz yok, tüfeğimiz yok.
Ama gözlerimizi kapatamıyoruz. Kulaklarımızı bu çığlıklara tıkayamıyoruz.
Gazze’de çocuklar, su değil, ölüm içiyor. Bir baba, evlatlarının cansız bedenlerini kendi elleriyle toprağa veriyor.
Ve sen, ey dünya… Sessizsin.
Biz bu mektubu, Akdeniz’in rüzgarıyla taşıyoruz sana.
Utansın diye dilsiz kalanlar, görsün diye gözünü kaçıranlar.
Bir millet yok ediliyor ve sen susuyorsun.
Biliyoruz, bu mektup hiçbir hükümeti sarsmayacak.
Ama belki bir vicdanı…
Belki bir yüreği…
Belki seni…
Madlen’in bu çağrısı sadece Gazze’ye değil, tüm insanlığa dönük.
Çünkü bugün Gazze’de yaşanan yalnızca bir savaş değil,
bir insanlık sınavıdır.
Bir halkı sessizce yok etmek için
sadece silahlar değil, dünyanın suskunluğu da yetiyor.
Bugün bu yazıyı okuyan her birimizin önünde iki yol var:
Ya bu utanç mektubunu okuyup yolumuza devam edeceğiz,
ya da bir yelkenlinin ardına ekleyeceğiz kendi sesimizi…
Madlen bir teknedir ama aynı zamanda bir çığlıktır.
Akdeniz’de süzülen bir utanç aynasıdır.
Ve bizlere tek bir şey sorar:
Sen, bu sessizliğin neresindesin?
Dr. Ruhsar Uçar
