Nevşin Mengü yetkinreport.com’daki yazısında, AKP’ye yakınlığıyla bilinen ORC Araştırma’nın Başkanı Mehmet Pösteki’ye, “Erdoğan herhangi bir nedenle 2023 seçimleri için aday olmazsa kim olur?” diye sormuş…
Pösteki de AKP kulislerinde en çok Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın adının geçtiğini, Akar adının, Suriye, Libya, Azerbaycan operasyonlarından sonra öne çıktığını, tabanda güven ve takdir kazandığını söylemiş.
Ardından Nevşin Mengü, Pösteki’nin söylediklerinden hareketle şu gözlemini paylaşmış:
“Herhalde Akar, Erdoğan’ın aday olmak istememesi, ya da olmaması durumunda, partiyi değil de devleti temsil edecek, parlamenter sisteme olası bir dönüş durumunda siyaset üstü olabilecek bir figür gibi görülüyor.”
Alıntıdaki Akar denkleminin kilidi, “Erdoğan’ın aday olmaması”dır. Akar’ın siyasi geleceğini tartışmadan önce denklemdeki Erdoğan adlı “bilinmeyen”e dair ihtimalleri elden geldiğince elemek lazım.
Gelin bu düşünce egzersizini, muhalif kamuoyunda Erdoğan hakkında yerleşmiş bulunan iki temel varsayımdan hareketle yapalım.
Nelerdi bunlar?
Birincisi, “Erdoğan kazanamayacağı seçimi yaptırmaz”dı.
İkincisi de “Erdoğan seçim kazanmak için akla gelen gelmeyen her şeyi yapar”dı.
Bir gerçeklik denetimine tabi tutulduklarında bu iki varsayımın da geçerliliklerini yitirdiklerini veya hızla yitirmekte olduklarını görmemiz gerekiyor.
Erdoğan’ın Türkiye’ye empoze ettiği ucube rejimin otoriter karakteri, muktedire kazanamayacağı seçimi yaptırmama veya seçim kazanmak için istediği her gayrimeşru işi yapma gücünü otomatikman bahşetmiyor.
Bu iddiamı iki gerekçeye dayandırıyorum:
Birincisi, fevkalade kötü yönetimin sonucunda mahvedilmiş ve düzeleceğe de benzemeyen bir ekonominin sath-ı mailinde seçmen tabanı eridikçe eriyen bir iktidarın, bu noktadan sonra büyük komplolar tertipleyerek kendisini bekleyen siyasi akıbeti savuşturması mümkün olmayacaktır. Bilakis, çok güçlenmiş haldeki siyasi değişim talebini erteletmeyi amaçlayan aşırıcı komplolar ters teper. Sahipleri, bu tür girişimlerin altında kalır.
İkincisi de iktidardaki güç kaybı sadece tabanının erimesi ile sınırlı değil. Zaaf çok daha büyük, yapısal ve tarihsel. İktidarın iç bağları ve dayanışması zayıflıyor; planlama, uygulama ve koordine etme kapasitesi azalıyor, yönetici aklı vasatlaşıyor. Bütün bu bozulmaların tamir ve telafisi imkânsız.
İktidar, aşırıcı komploların yurtiçinde ve dışında kendisini uğratacağı feci meşruiyet kaybının mukadder sonuçları karşısında tutunabilmek için yeterli kaynaklara sahip değildir.
Bu tespitlerden hareketle, iktidarın kendisine zaman kazandırmak amacıyla olmadık tertiplere başvursa da bunlardan başarıyla çıkamayacağını savunuyorum.
Peki, “Erdoğan kazanamayacağı seçimi yaptırmaz” ve “Seçim kazanmak için her şeyi yapar” dışında, üçüncü bir varsayım var mı akla gelen?
Bundan böyle, bence bir varsayım daha var.
O da şudur:
“Erdoğan kazanamayacağı seçime girmez”.
İşte, “Erdoğan aday olmazsa kim olur?” şeklindeki soru bu üçüncü varsayımın ışığında bağlamına oturuyor.
Artık siyasetin aktörleri “Erdoğan’ın seçime girmeme ihtimali” üzerinde de kafa yoracak çünkü iktidar kaybediyor.
Erdoğan da kaybedeceği bir seçime girmek istemeyebilir.
Bu olursa, Erdoğan’ın feragati için siyaset dışı bir gerekçe nasılsa bulunur.
Ama Erdoğan’a halef bulunamaz.
Damat Berat Albayrak buna hazırlanıyordu, ekonomide neden olunan felaket onu bitirdi.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu yükseliyordu, Sedat Peker’in yalanlanmayan ifşaatı sonucunda büyük kayba uğrayarak aşağıya indi.
Üçüncü bir isim var mı?
Yok.
Hulusi Akar, Erdoğan’ın halefi değildir.
“Halef” deyince, Erdoğan misyonunun mirasçısı ve sürdürücüsü olmayı anlamak gerekir.
Lakin Hulusi Akar, AKP’nin adayı olabilir pekâlâ.
Akar’ın misyonu Erdoğan’ın mirasçılığı olmayacaktır. Bu zaten, ancak iktidardayken yapılabilir. Akar ancak bir siyasi ve ideolojik ricatın komutasını üstlenebilir.
Hulusi Akar’ın açık arazideki manevra tarzını ben de her meraklı kişi gibi uzun süredir izliyorum.
Çok dikkatli, planlı ve kontrollü hareket ediyor.
İktidar nezdindeki göreceli siyasi pozisyonunu titizlikle inşa etti ve bunu tamamladı.
Ağırbaşlı, aşırılıktan uzak bir “devlet adamı-siyasetçi” portresi çizdi.
İçişleri Bakanı Soylu, ilgi alanına girsin girmesin her konuda aşırı agresif bir söylem benimserken Savunma Bakanı Akar bunun tersini yaptı.
O da Soylu gibi, muhafazakâr-milliyetçi tabanın sempatisini kazanmak için, Osmanlıcı-dinci sosuna batırılmış bir NATO ve Batı karşıtlığını gündelik söyleme dönüştürerek her fırsatta Batı’ya verip veriştirebilirdi. Siyasal İslamcı bir iktidarın savunma bakanı olduğu için de normal karşılanırdı bu. Asker kökenli olmak engel değil. SADAT kurucusu Adnan Tanrıverdi gibi örnekler ortadayken…
Ama Akar, dış güvenlik politikalarıyla ilgili kararların eyleme geçirildiği anlarda, bunların “Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatları doğrultusunda uygulamaya konulduğunu” belirterek, kendisinin çatışmaların siyasi sorumlusu olarak görülmesinin önüne geçti.
Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın kendisini bugünkü hükümette Batı dünyasının ciddiyetle muhatap alıp birlikte çalışabileceği yegâne kişi olma konumuna yerleştirdiği gözlemleniyor.
Hulusi Akar becerikli bir kişi; kendisini Batı’ya yabancılaştırmamayı başarırken, diğer taraftan Batı karşıtı olduğunu bildiğimiz bir taban üzerindeki olumlu tesirini de artırıyor. Herkes için makbul.
Bu bakımdan sembolik anlamının bugün daha da arttığını düşündüğüm bir hadiseye dikkat çekmek istiyorum:
Hulusi Akar’ın üniformayı andıran “Savunma Bakanı kıyafeti”.
Akar, ordudan emekli olup yeni rejimde Savunma Bakanlığı görevine atandıktan sonra, 2019’un mart ayından itibaren, teftiş ve gezilerinde üniforma benzeri özel bir kıyafet giymeye başladı: Altta lacivert pantolon, belinde subay kemeri, ayakkabı olarak siyah subay iskarpini; üstte, hava durumuna göre giydiği lacivert “montgomer” ile tamamlanan açık mavi safari gömlek. Gömlek ve “montgomer”in sol üst kısmında ay-yıldızlı Milli Savunma Bakanlığı logosunu içeren bir arma göze çarpıyor.
Akar bu özel giysiyi üzerinde taşıyarak bir yandan kendisine siyaseten biçtiği “Yüksek Genelkurmay Başkanı” rolünün sembolizmini üretiyor, diğer yandan da Erdoğan iktidarı ile arasında bir görecelilik oluşturuyor. Hulusi Akar, askere, siyaset sınıfına ve kamuoyuna, emekli olsa da kendisini hâlâ ordunun aktif bir mensubu olarak gördüğü ve öyle görülmek istediği mesajını veriyor. Böylece iktidarla tamamen özdeşleştirilmesini önlemek istiyor.
Bu özel kıyafet, Akar onu giymeye başladığı günden beri kendisinin ileride oynayabileceği siyasi rolü destekliyor… Tabii “Erdoğan aday olmazsa”.
Bir de 2017’de, bugünkü hilkat garibesi rejimin anayasallaştırıldığı 16 Nisan referandumunu izleyen günlerde ortaya çıkan o fotoğraf var.
Gençlik yıllarında Büyük Doğu Cemiyeti Kayseri Şubesi’nde siyasal İslam fikriyatının “üstadı” Necip Fazıl Kısakürek’le birlikte, onun çevresini sarmış bir grubun içinde, genç Abdullah Gül ile yan yana görülüyor.
Bu fotoğraf, Hulusi Akar’ın ilk gençlik yıllarından bu yana İslamcı düşünce ve çevreye yabancı olmadığı mesajını AKP tabanına verdi ve onun benimsenmesine çok yardımcı oldu.
Yazının sonuna gelirken başlıktaki soru da cevabını bulmuş oluyor sanırım.
Evet, “Erdoğan aday olmazsa Hulusi Akar olabilir”.
Ama AKP’nin iktidarını uzatmak için değil.
AKP’nin tüm Türkiye’yi selamete, barışa ve huzura ulaştıracak, bu otoriterlik badiresini de büyük tecrübeler elde etmiş ve olgunlaşmış bir halk olarak atlatmamızı kolaylaştıracak, Erdoğan’sız, güzel ve haysiyetli bir seçim yenilgisi yaşaması için.
Çok Okunan Haber
EKMEN: DEVLET ELİYLE DİNDARLIK TUTMAZ, GENÇLER KURDUĞUNUZ DÜZENE BAKIP DİNDEN UZAKLAŞIYOR
DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Emin Ekmen, TBMM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada 22 yılın …