Farklı, dağlara, nehirlere, farklı renklere, kültürlere sahip olsak da; aynı gök kubbenin, aynı yıldızların altında yaşıyoruz.
Aynı atmosferden nefes alıp yaşamımızı sürdürüyoruz. Tabiatın doğal kanunlarını hiçe sayıyoruz. Altını üstüne getiriyoruz. Kimyasını bozuyoruz. Sonra da bu afetler, hastalıklar, dengesiz iklim geçişlerini niye yaşıyoruz diye hayıflanıyoruz.
İnsanoğlunun bu derece, öngörüsüz, doyumsuz oluşunun nedeni ise; binlerce yılın iz düşümünden bize kalan, bir gerçekler zinciri çıkıyor karşımıza.
O gerçekler ise; hırs ve egonun bencillik saplantısıylakabarmış ilkellikleridir. Dikenli teller gibi bütün toplumu sarmasıdır. İhtiras ve hırsın akıl ve mantık değerlerinin önüne geçmesidir.
Farklılıklarımızı zenginlik olarak görememenin, adil paylaşımdan uzaklaşmanın basiretsizliği içinde olmamızdır.
Aynı düşüncede olmayabiliriz. Yaşadığımız coğrafyada ruhi şekillenmemiz farklı dillere, dinlere, kültürlere taşımış olabilir bizi.
Ama hepimiz birer düşünen insanlarız. Bu düşüncelerimizin; iyiye, doğruya, vicdana göre olgunlaşmasını sağlayabiliriz.
Kin, nefret, ihtiras gibi; insanı kimliğinden uzaklaştıran beyin fukaralığından ve cehaletinden kurtarmalıyız kendimizi.
Dünya yeni bir sürecin eşiğinde;
Her türlü kirliliği, haksızlığı, hukuksuzluğu arttırarak bünyesinde taşısa da, bazen insanlığın kendisiyle yüzleşebileceği fırsatları da karşısına çıkıyor.
Şeyh Bedrettin 14.yüzyılda; Dünyadaki nimetlerin, bütün insanlara yetecek kadar olduğunu, bu nimetlerin eşit paylaşılması durumunda hiçbir problemin yaşanmayacağını savunuyor. Bu düşüncelerinin hayat bulması için, mücadele ediyor, yargılanıyor ve kör beyinler tarafından yaşamına son veriliyor.
“Dünyadaki bütün nimetler ve adil paylaşım”
Bu bir öğretidir, silkeleniştir, yaşamı anlama ve tanımadır. Yaşama doğru yerden ve doğru belirlemelerle bakmaktır.
Hiçbir ideal, hiçbir düşünce, hiçbir servet, hiçbir büyüklük insan değerinden daha önemli olamaz. Hayatın kendisi insan içindir. İdeolojiler, idealler eninde sonun da insan değeri, huzuru ve mutluluğu için inşaedilir.
Ne vaki, insanlık kendi kimliğinden uzaklaşarak; küçülen, büzülen ve bir hiç olan kişiliğiyle varlığını sürdürmeye çalışıyor.
Ganimet paylaşımından kaynaklanan savaşlar, doğaya karşı işlenen suçlarla yaşanan afetler, alınmayan iş güveliği nedeniyle yaşamını yitiren yüz binler…
Bilim ve teknolojinin kötü kullanılmasıyla ortaya çıkan virüsler ve yaşanan toplu ölümler…
Bunların hiç biri kader değildir. Sadece insanlığın kendi kimliğinden gittikçe uzaklaşmasıdır.
Sadece iyilerle iyi olmayanların tarihsel süreç içindeki mücadelesidir. İyilik kimliğimizle öne çıkarsak, toplumun aydınlanması için, iyi genlerimizi harekete geçirebilirsek, o zaman yeni sürece güç katabiliriz.
Bu yeni süreçte, küllerimizden yeniden doğmalıyız. İnsanlık için, ahlak için, vicdan için var olmalıyız.
Sevginin, paylaşmanın, insan değerinin erdemini anlayarak, yaşayarak ve yaşatarak kendimiz olmalıyız.
Toplumla, doğayla, kendimizle barışık olarak… Ya da yüzleşerek.
Bedrettin GÜNDEŞ
Gurup Yorum solistleri
Gurup Yorum solistleri herkesin gözü önünde eriyip gittiler. Müziklerini yapmak istiyorlardı. Hayatın gerçeklerini, nağmeleriyle yüreklere taşıma telaşından başka bir şey değildi istedikleri…
Grup Yorum ‘un müzisyenlerinden Helin Bölek, 288 gün ölüm orucunda kalmış ve 20 gün önce hayatını kaybetmişti.
2016 yılında tutuklanan Bölek, iki yıl hapiste kaldıktan sonra tahliye edilmiş, tutukluyken başlattığı süresiz, dönüşümsüz açlık grevini ölüm orucuna dönüştürmüştü.
Yine müzisyen arkadaşı İbrahim Gökçek’te bugün yaşamını yitirdi. Göz göre göre ölüme gittiler. Biraz gurur, biraz inat ama en çok’ ta idealleri uğruna yaşamlarını yitirdiler. Hiçbir ideal insan yaşamında daha önemli olamaz.
Bunu hiç kimse doğru tarafından bakarak engelleyemedi. Kimisi çok önemsemedi, kimisi de yaşamın değerinin önemini anlayamadı. Işıklar içinde uyusunlar…