Anasayfa / Köşe Yazıları / Toplumsal Gelişimsel Gerilik

Toplumsal Gelişimsel Gerilik

Gelişim; yalnızca bireyin fiziksel, zihinsel ve duygusal olarak ilerlemesiyle açıklanamaz.

Toplumlar da tıpkı insanlar gibi gelişir, büyür, yönünü bulur ya da geriler.
Ne var ki, son yıllarda ülkemizde yaşanan toplumsal çürüme; sağlıklı bir bireysel gelişimin de önünü kesmektedir.
Artık sadece çocuklarımız değil, toplumun tamamı “gelişimsel bir geriliğin” içine sıkışmış durumda. Üstelik bu gerilik, çoğu zaman ekonomik krizle, adaletsizlikle ve umutsuzlukla perdelenmiş bir çöküş biçiminde karşımıza çıkıyor.

Sokaktaki insan yorgun. Gençler, hayal kurmaktan

vazgeçmiş.
Orta yaş grubu, geçim derdiyle tükenmiş.

Yaşlılar, gelecek kaygısıyla bugüne bile tutunamıyor. Kimseyalnızca “kendini” büyütemiyor çünkü kolektif bir çıkmaz içindeyiz.
Aileler çocuklarını daha iyi koşullarda yetiştirmek istese de, ekonomik zorluklar, sosyal adaletsizlik, eğitimdeki nitelik sorunları ve umutsuzluk bu çabaları kesintiye uğratıyor.

Toplum, bireyini taşıyamaz hale gelmişse, çocukların gelişimini de sağlıklı biçimde destekleyemez.

Toplumsal çürüme; sadece suç oranlarındaki artış ya da etik  değerlerdeki kayıplarla sınırlı değildir.
Aynı zamanda toplumu ayakta tutan güven duygusunun zedelenmesidir.

İnsanlar birbirine güvenmiyor.
Kurumlara inanmıyor.

Adalet beklentisi azalıyor.

Eğitim ve sağlık gibi temel haklara erişimde yaşanan eşitsizlikler, bireylerin kendilerini değerli ve güvende hissetmelerinin önüne geçiyor.
Oysa birçocuk ancak kendini güvende hissederse gelişebilir.

Bir toplum da öyle.

Bu karanlık tabloya rağmen çözüm mümkündür, ancak bu bireysel başarı öykülerinden değil, yapısal dönüşümlerden geçer.
Her şeyden önce toplumun ekonomik olarak nefes alabileceği bir zemin sağlanmalıdır.
Yoksulluk yalnızca maddi değil, aynı zamanda zihinsel bir kuşatmadır.
Asgari yaşam standartlarının üzerinde bir hayat sürebilmek, hem bireyin hem toplumun gelişiminde ilk adımdır.
Bununla birlikte, hukuka ve kurumlara olan inancın yeniden inşa edilmesi; güven duygusunun tamirini mümkün kılacaktır.

Adaletin işlediği, şeffaflığın hakim olduğu bir toplumda,birey kendini yalnızca hayatta kalmakla değil, gelişmekle de yükümlü hisseder.

Toplumun kendi iç dayanışma mekanizmalarını yeniden inşa etmesi, yani aileden mahalleye, yerel yönetimlerden sivil topluma kadar uzanan dayanışma ağlarının güçlendirilmesi de bir diğer önemli adımdır.

Eğitim alanında yapılacak gerçek bir reform ise yalnızca sınav başarısına değil, çocukların sosyal, duygusal ve kültürel gelişimine odaklanmalıdır.

Çünkü fırsat eşitliği sunan, nitelikli ve erişilebilir bir eğitim sistemi, bir toplumun geleceğe atacağı en sağlam temeldir.

Tüm bunların ötesinde, ruh sağlığı konusu artık görmezden gelinemez bir noktaya gelmiştir.

Toplumsal olarak kaygı bozukluğu, depresyon ve tükenmişlik yaşadığımız birdüzlemde, sağlıklı gelişimden söz edemeyiz.

Ruh sağlığı hizmetlerinin yaygınlaştırılması, bireyler kadar toplumun geneline yönelik bir rehabilitasyon politikası gibi ele alınmalıdır.

Geldiğimiz noktada umutsuzluk bir lüks değil, bir sonuçtur.

Tıpkı gelişemeyen bireyin değil, gelişmesi engellenmiş

bireyin “geride kalması” gibi…

Bu nedenle artık sorumluluğu yalnızca bireye yüklemek yerine, gelişimin toplumsal boyutunu konuşma zamanı.
Çocuklar yalnızca sevgiyle değil, sistemle de büyür. Sistem çürürse sevgi tek başına yeterli olmaz.

Toplumsal gelişimsel geriliği tersine çevirmek; hem politik hem ahlaki bir sorumluluktur. Sessiz kalmak, bu çürümenin bir parçası olmaktır. Oysa biz susarsak, gelecek de susar.

Çok Okunan Haber

Başkan Özyiğit “Kent kütüphanemizi kısa sürede hizmete açacağız”

Mersin Yenişehir Belediye Başkanı Abdullah Özyiğit, inşaatında sona yaklaşılan Yenişehir Belediyesi Leyla Kürk Kent Kütüphanesi …

Araç çubuğuna atla