Anasayfa / Güncel / Seçer “ Anormal olan biz değil, onlar”

Seçer “ Anormal olan biz değil, onlar”

Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Vahap Seçer ‘normalleşme’ girişimlerini yorumladı: Anormal olan biz değildik ki normalleşelim. Anormal olan iktidardı, onun uygulamalarıydı. CHP’nin iyi niyetli adımını iktidar belki de bir toparlanma süreci olarak kullanıyor.

Son genel seçimde oylarını en çok artıran belediye başkanı Vahap Seçer olmuştu. Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Seçer, oylarını yüzde 45’ten yüzde 60’ı çıkarmıştı. Üstelik 8 ayrı partiden vekil çıkaran bir kentte. Seçer ile kamplara bölünmüş bir ülkede bu birliktelik nasıl sağlandı bunu konuşmak, Türkiye’nin prototipi bir kentten ülke meseleleri nasıl görünüyor öğrenmek istedim.

Geçen yerel seçimde oyunu en çok artıran belediye başkanı oldunuz. Yüzde 45’ten yüzde 60’a çıkardınız oyunuzu bu artış nasıl yakalandı?

İşinizi severek yaparsanız başarı geliyor. Biz Mersin’in sorun alanlarını gördük. Sosyolojik olarak kozmopolit bir yerde 8 partiye oy vermiş bir kentte 10 kişiden 6’sının oyunu aldık. Siyasi çizginin en sağından soluna kadar tüm seçmen kitlesini bir araya getiren, sandıktan çıkaran anlayış nedir bakmak gerekir. Siyaset için de Türkiye’nin bir minyatürü bir laboratuvarı Mersin. Bugün biliyorsunuz seçilmek için 50+1 almak zorundasınız. Bu sisteminde hiçbir siyasi parti bunu ne Meclis’te ne cumhurbaşkanlığı seçiminde tek başına sağlayamıyor. Bunun için hem kendi cenahından hem diğerlerinden oy almak zorunda. Bunu şu an belediye başkanları sağlıyor. Mersin örneğini konuşuyoruz şimdi. Partimin bunu alıp önümüzdeki seçim için uygulaması gerekiyor. Seçmenin karşısına neyle çıkacağız? Referansınız ne olacak? Belediye başkanlarımızın ne icraatı var, halkla nasıl ilişki kurulmuş, bunu alıp tüm Türkiye sathına yaymak gerekiyor. Belediye sayısını 250’den 413’e çıkardık. İyi uygulamalar sonuç verdi. Nasıl başardığımızı tam analiz edersek iktidar bizim için mutlaktır.

Kutuplaştırma siyasetinin bir noktada kırılabileceğini de gösteriyor Mersin. Nasıl kırılıyor?

İnsanların hassas halkalarına dokunursunuz, hassas noktalarını kaşıyarak, milliyetçilik, dini referanslar gibi, bunları kullanarak kutuplaştırırsınız. Günümüz iktidarının son çeyrek asırdır topluma dayattığı siyaset yapma biçimi bu. Ortalığı gererek ve sen ben diyerek. Biz 5 yıldır bunu yapmadık. CHP’nin belediye başkanıyız ve bununla da gurur duyarız ama biz herkesin belediye başkanı olarak görev yaptık. Kim olduğuna bakmadan. Oy vermişsiniz vermemişsiniz, etnik kökeniniz vb. biz bunları görmeden adaletli hizmet götürmekle sorumluyuz. Adalet kavramını topluma yerleştirmek zorundayız ve bu yöneticilerle başlar. Bir kentte belediye başkanı adaletli hizmet yaparsa herkes adaletli olur. Ya da cumhurbaşkanı, adaletli olursa bu her kesime yayılır. Bugün adaletten söz edemiyorsunuz. Refah dağılımında adaletten, ifade özgürlüğünden söz edemiyorsunuz. Bir de şu var iktidar kendini korudu ama 2011’den sonra her seçimde AK Parti oy kaybetti. İlk 10 ile son 10 yılında yaptığı siyaset farkını da görürsünüz. Ama 2019’dan sonra uzun süre AK Parti ya da MHP’nin yönetiminde kalmış İstanbul, Ankara, Mersin, Adana gibi kentlerin yönetimine CHP’lilerin geçmesi, kendilerini gösterme fırsatı yakalaması ile 5 yılda Türkiye’de çok şey değişti.

CHP BELEDİYELERLE KENDİNİ GÖSTEREBİLDİ

Yerelde tamam ama bu sonuç neden genelde sağlanamıyor. 

2019’da yerel iktidarımızın daha tahkim olduğu, İstanbul, Ankara Mersin gibi kentlerin dahil olmasıyla aslında yerel yönetimlerde daha hakim, daha halka dokunan yapıları yönetme imkanımız oldu. Devlet kurumları içinde halka en yakın kurumlar belediyelerdir. Örgütlüdür çabuk hareket eder. Belediye hangi sokakta hanenin durumu nedir, çocukların ne ihtiyacı var, hangi sokakta hangi hanede hasta var yaşlı var bilir. Hepsine hakimdir. Biz bu avantajı 2019’dan sonra kullanmaya başladık. İyi belediye başkanlığı örneği ile kullandık. Peki 4 yıl sonraki genel seçimde bizim başarılı uygulamalarımız halkla gönül bağı kurmamız sonuçlara yansıdı mı derseniz, yeterince yansımadı. Ama şunu unutmayın cumhurbaşkanlığı seçiminde bu belediye uygulamalarının da katkısıyla, eşit koşullarda seçime gidilmemesine rağmen tüm dezavantaj ve olumsuzluklara rağmen yüzde 48 gibi önemli bir oy oranına ulaştı Sayın Kılıçdaroğlu. 4 yıl gibi bir sürede özellikle büyükşehir belediyelerinin katkısı oldu bu oy oranına erişmede. Hemen ardından gelen sonra yerel seçimde belediye sayısını 250’den 413’e ulaştırdık. Elbette bu başarıda Kemal Kılıçdaroğlu’nun 13 yıl boyunca yaptığı uygulamalar, iktidarın metal yorgunluğu, seçmenin değişim talebi de etkili oldu. Genel seçimlerde belediyelerin bu uygulamaları vatandaşa doğru anlatılırsa ve sürdürülebilirse CHP olarak avantajlı bir konuma geliriz. Bizim Amerika’yı tekrar keşfetmemize gerek yok. Sokağa mikrofon tutun en büyük sorun ekonomi, geçim sıkıntısı, çocuklarımız işsiz der.

22 YIL SONRA HER ŞEY NORMALMİŞ GİBİ YAPILMAZ

Yeni dönemde “normalleşme” denilen kavram seçmende karşılık buldu mu? Nedir burada normalleşme? Siz nasıl buluyorsunuz? 

Bu çok farklı bir kavram, normalleşme ya da iktidarın dediği yumuşama… Açıkçası ben çok benimseyemedim. Doğru bulmadığımı da söyleyebilirim. Biz ana muhalefet partisiyiz. Muhalefet de görevini layıkıyla yapmalı. Biz anormal değildik ki normalleşelim. Anormal olan iktidardı. Uygulamaları anormal, Türkiye’nin hukuk devleti anlayışındaki tahribat anormal, ifade özgürlüğü, yargı sorunları, ekonomik sorunlar anormal. Doğal olarak bizim açımızdan normalleşecek bir durum yok. Ama anladığım iktidar bu bütün yaptıklarını normalleştiriyor bunu başarma peşinde. Biz işimizi yapacağız, muhalefetimizi yapacağız. 22 yıldır iktidar ülkeyi yönetiyor. Büyük tahribatlar yaptı. Bizim açımızdan 22 yıl sonra her şey normalmiş gibi bu tuzağa düşmeyeceğiz, bunu kesin bir dille reddetmek lazım.

CHP’ye bir tuzak olarak mı görüyorsunuz?

Şöyle tanımlamak doğru olabilir; İktidar böyle bir sürecin alt yapısını oluşturarak bizi de bu sürece sokarak belki de bir toparlanma sürecine girdi. Sayın Özgür Özel bu sürece iyi niyetle yaklaştı, kendi deyimiyle toplumda da normalleşmeye karşı sıcak bir tavır var. Belki bir kesim vardır destekleyen ama biz bu kesimin iktidarı destekleyen kesim olduğunu biliyoruz kamuoyu araştırmalarından. 22 yıldır iktidarın zulmüne uğramış, iktidarın yanlış politikalarının uygulamaları sonucu mağdur olmuş halk kesimlerinin, bu iktidar artık gitsin bu yükten kurtulalım diyenlerin normalleşmeye sıcak baktığını düşünmüyorum, bakmadığını da biliyorum. Bu açıdan bizim muhalefetimizin devam etmesi lazım. Bu demek değil ki her gün kavga edelim, kaba konuşalım. Elbette toplum bundan da yoruluyor. Toplum muhalefet istiyor kavga istemiyor. Kavga izler ama kavga edeni sevmez. Bunu da uygun uslupla yapmak zorundasınız.

İKTİDARDAN HİMMET BEKLENTİSİ İÇİNE GİREMEYİZ

Sizin bunun için bir tanımlamanız var mı? 

Güncel örnekler var. Bir taraftan Abdullah Öcalan’a çağrı yapılıyor, bir taraftan CHP’li DEM’li belediyelere kayyum atanıyor. Bir taraftan genel başkanımıza teşekkür ediliyor, bir taraftan devletin bir kurumu genel başkana brifing veriyor. Plan bütçede tartışmalar oluyor. Şimdi bunlar çelişki değil mi? İktidar normalleşmeyi istiyorsa, bu paradoksal durum nedir? Biz iktidardan bir himmet beklentisi içinde bulunmamamız gerekiyor ya da iyi ilişkiler kurma çabası gayreti içerisinde bulunmamamız gerekiyor. Biz ana muhalefetiz duruşumuz bellidir, bu çerçevede iktidarda mücadelemizi sürdürmemiz gerekiyor.

Hemen burada kayyum meselesini sormak istiyorum. Türkiye’nin en büyük ilçesi Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atandı. Ardından diğerleri geldi. Anamuhalefet bu olaya sizce yeterli tepki gösterdi mi? 

İlk günden genel merkezimiz başta genel başkanımız gereken tavrı gösteriyor. Miting yapıldı nöbet tutuluyor diri tutulması sağlanıyor. Bundan vazgeçmemek lazım. Hemen peşinden üç DEM’li belediyeye kayyum atandı. Belediye başkanı olmamız suç işleyebiliriz anlamına gelmiyor. Ama burada hukuka uygun olmayan yöntemlerle, mesnetsiz suçlamalarla gizli tanık marifetiyle belediye başkanınız gözaltına alınıyor, tutuklanıyor ve kayyum atanıyor. Üstelik bu belediye meclisinden biri atanmıyor. Siz burada normal bir hukuktan söz edemezsiniz. Bağımsız tarafsız bir yargıdan söz edemezsiniz. Bunun sürmesinden endişe ediyor musunuz derseniz bunu anons ediyorlar özellikle iktidara yakın yazar çizerler. Biliyorsunuz bu işler böyle oluyor, kamuoyu hazırlanıyor önce. Burada Mersin’in bazı ilçelerinin de adı geçiyor. CHP’ye mensup olmayanlardan da yapılabilir. Hukuk devleti anlayışını savunma gayreti içerisindeyiz. CHP’nin bunu amasız fakatsız sürdürmesi ve diri tutması gerekiyor.

CHP’de bir liderlik tartışmasına ilişkin haberler okuyoruz iktidara yakın gazetelerde. Böyle mi peki?

Her partide olabilir CHP’de parti içi demokrasi vardır. Bazen bu fazla çok sesliliğe dönebilir. Doğal olarak parti içinde kurultay arayışları olabilir. Yeni bir lidere ihtiyaç duyulduğu iddiaları olabilir partinin kendini tekrar gözden geçirmesi programın yenilenmemiş tüzük gerekebilir. Eğer öyle bir ihtiyaç varsa tüzük açıktır kurultay delegesi karar verecektir. Olağanüstü kurultay talebi varsa toplayacağı imzalarla gerçekleşir. Zaten önümüzdeki süreçte muhtemeldir ki olağan kurultay süreci başlayabilir. Sayın genel başkan başarılı bulunursa devam eder ya da başka genel bir başkan seçer. Bu da doğaldır.

Burada bir çatışma olabilir mi?

Partinin dışarıdan çok başlı görüntüsü cumhurbaşkanı aday tartışmasının çok erken başlatılması bunu da iktidarın manipüle etmesi iktidara yakın medyanın manipüle etmesi bizi zayıflatabilir, zarar verebilir. Buna dikkat etmek lazım. Parçalı bir görüntüyü istemez halk.

ORTADA DETAYLI VE DERİN ÇALIŞTIKLARI BİR PROJE VAR

“Çözüm süreci” bir süredir siyaset gündeminde. Bahçeli sözcülüğünü üstlenmiş durumda. Mersin’de bunun yansımalarını yakından görme fırsatınız var. Nasıl görünüyor?

Mersin küçük Türkiye ve eğer Türkiye’de bir sorun alanı varsa Mersin’de de aynısı vardır. Sığınmacı sorunu varsa Mersin’de de vardır. Bu mesele Türkiye’yi uzun yıllardır meşgul eden ve yoran bir mesele. Çok derin bir sorun. Elbette çözülmesinden yanayız. Barış süreci bazılarına göre çözüm süreci. Bu süreçler daha önce de denendi akamete uğradı. Aktörler farklıydı. Meclis aritmetiği de farklı bir yerdeydi. CHP MHP ayrı yerdeydi, HDP AKP, bugün durum çok daha farklı.  Senaryonun parçaları olduğunu düşünüyorum kayyum da bunun içinde. Bahçelinin elini uzatmasını da aynı elin ya da ortağının elinin belediyelere bir yumruk olarak vurulması da söylemleri de Abdullah Öcalan’ın grup toplantısına çağrılmasını da bir senaryonun parçası olarak görüyorum. Ortadoğu’daki gelişmeler de etkili burada İsrail’in Filistin çatışması Lübnan’a İran’a, Suriye’yi Kuzey Irak’ı ilgilendiren boyutu var.

Çok detaylı, derin bir senaryonun üzerine çalışılmış bir senaryonun Türkiye’de görüyoruz. Partimizin diri olması lazım, güçlü olması ve bu gelişmeleri iyi okuması lazım. Yerinde söylemlerle müdahil olması lazım. Hatırlanacağı gibi Sayın Bahçeli’nin açıklaması sonrası sayın genel başkanımız grup toplantısında halk tarafından yanlış algılanan bir söylemle bu konuya müdahil oldu O söylemin yanlış anlaşılması nedeniyle toparlamak için gayret sarf ettik. Bu açıdan da dikkatli bir şekilde söylemlerimizi geliştirip halkın anlayacağı bir dille aktarmamız gerekir. Elbette Türkiye’nin bu anlamda normalleşmesi taraftarıyım. Bu açıdan da süreci takip edip müdahil olmamız lazım. Bu sürece müdahil olmayı siyaset üstü görüyorum.

Çok Okunan Haber

MSK CARLES DURAN ORTEGA İLE İLK MAÇINDA FARKLI KAZANDI

TBB Başkan Vekili ve Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Vahap Seçer ile Meral Seçer, Mersin Spor …

Araç çubuğuna atla